Konya'da 3 kuşaktır geleneksel keçe sanatıyla uğraşan aileye gelin gelen Fatmagül Girgiç, keçeciliği devam ettirerek aile geleneğinin sona ermesinin önüne geçti.
Selçuklu Türkleri ile Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen, Konya ve Mevlana ile özdeşleşen keçe sanatı, Girgiç ailesinde nesilden nesle aktarılıyor.
Keçe ustası Fevzi Girgiç'e babasından ve dedesinden miras kalan bu sanatı, Girgiç'in evlatları devam ettirmeyince gelini Fatmagül sahiplendi.
Fatmagül Girgiç, kayınpederi hayatını kaybettiği için sanatı 14 yıl önce kendi çabalarıyla öğrenip ustalaştıktan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığının "geleneksel el sanatkarı" unvanını aldı.
Yünü önce keçeye, ardından onlarca çeşit ürüne dönüştüren Girgiç, atölyesinde kendisine rengarenk bir dünya kurdu.
Girgiç, el emeğiyle sikkeler, haydariye yelekler, elbiseler, şapkalar, süs eşyaları ve aksesuarlar olmak üzere keçeden bir çok çeşitte ürün yapıyor.
Keçe ustası ailenin dördüncü kuşak temsilcisi 52 yaşındaki Girgiç, AA muhabirine, keçeciliğin gelin geldiği ailenin bir geleneği olduğunu ve bunu devam ettirme görevini üstlendiği için çok gururlu ve mutlu hissettiğini söyledi.
"Keçe gerçekten benim için bir aşk"
Çocukluğundan beri hep el sanatına ilgi duyduğunu ve birçoğuyla da uğraştığını ifade eden Girgiç, "Uğraştığım hiçbir el sanatı beni tatmin etmiyordu. Hep bir lezzet eksikliği vardı. O lezzeti yaklaşık 40 sene aradım. Bunun farkına keçe sanatını bulduğumda vardım. Keçe gerçekten benim için bir aşk. Çok da zahmetli. İlk başladığım zaman günlerce ellerimin, kollarımın ağrısından uyuyamazdım ama o kadar güzeldi ki çıkan ürün bütün yorgunluğumu alıyordu." diye konuştu.
"Keçenin maneviyatına ve ruhanilerle bağlantılı olduğuna çok inanıyorum"
Gördüğü iki rüyanın hayatını değiştirdiğine dikkati çeken Girgiç, şöyle konuştu:
"Bir rüyamda rahmetli kayınpederim 'kızım sen hiç üzülme, benim mirasım sana çok iyi yerler açacak' demişti. Bunu anlamlandıramayıp maddiyata yormuştum. Keçe olacağını hiç tahmin edememiştim. O bana sanatını miras bırakmış. Allah rahmet eylesin. Onu hep sevgiyle anıyorum. Bu mirasa sahip olmak çok güzel. İnsanlar belki 'yok canım' diyebilir ama ben bu işin maneviyatına ve ruhanilerle bağlantılı olduğuna çok inanıyorum. Bana göre sikke yapıp destarlarını sarmak bir usta için şart ama ben tam yapamıyordum. Eskiden dervişler yaptığı işin icazetini alırmış. Benim de icazet almam lazımdı. 'Artık icazet verecek bir makam yok' dediler. Ben kabul etmedim. Ne kadar candan istediysem rüyamda hazreti Mevlana’yı gördüm. Bana, 'Artık icazetin verildi. Bugün sikkeni yapıp destarını sarabilirsin' dedi. Sabahında gider gitmez ilk işim destarı sarmak oldu ve hiç sorunsuz yaptım."
Keçenin en büyük hazinesi ve yol arkadaşı olduğunu vurgulayan Girgiç, yünün çok duygusal olduğunu, sevincini ve üzüntüsünü paylaştığını ifade etti.