İSTANBUL (AA) - Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) Edebiyat Fakültesi ile üniversitenin Endülüs Fikir ve Sanat Kulübü tarafından "Edebiyat ve Mimarlık" başlıklı panel düzenlendi.
Telekonferans yöntemiyle çevrim içi gerçekleştirilen panelin ikinci oturumunda, Dr. Evren Akaltun, Dr. Mustafa Uğur Karadeniz ile yüksek mimar ve restoratör Seda Özen Bilgili konuşma yaptı.
Akaltun, "Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Estetiği ve Mimariye Yaklaşımı" başlıklı konuşmasında, Tanpınar'ın geçmişten kopmamayı ve geçmişi düşünmeyi ve eleştirmeyi isteyen bir yazar olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Geçmiş ölü öğeler olarak hayatımızda durmasın, hayatımızdaki yaşayan öğelerin bir parçası olsun. Mimaride de bunu bu şekilde algılıyor. Yaşadığım Gibi isimli kitabındaki İbrahim Paşa başlıklı makalesinde, kültürün mazi ile olan ilişkisini, 'Bilmiyor muyuz ki bir medeniyet, her şeyden evvel derin maziden gelen bir kültür yığılması, bir kültür toplanmasıdır. Bu yığılmanın başında şehir ve mimari eserleri gelir. Çünkü nesilleri asıl terbiye eden onlardır. Her mimarlık eseri bulunduğu şehrin hayatını bir ev tanrısı gibi farkına vardırmadan idare eder. Onların kalabalığı ruhumuzda öyle bir konser yapar ki, ömrümüzde bir kere olsun onu dinlemek fırsatını bulursak, bir daha kaybetmemek şartıyla kendimizi bulmuş oluruz.' cümleleriyle anlatıyor. Cumhuriyetin ilk yazarları bir şekilde bu konulara kafayı yormuşlardır. Tanpınar da yaşadığı günü geçmişin hatırlarıyla geleceğe bağlamak istiyor ve bunun milli hayatın kendisi olduğunu savunuyor."
Tanpınar'ın zamanın insanoğlunun sandığı kadar düşman olmadığını vurguladığını belirten Akaltun, "1947 yılında Sultanahmet'teki İbrahim Paşa Sarayı'nın yıkılması söz konusu, onun yerine adliye sarayı yapılmak isteniyor. Tanpınar da 'Neden yıkıyoruz, bizim mirasımız varken bunu neden muhafaza etmiyoruz?' diye soruyor. Onun mimariye yaklaşımını hemen her eserinde bulabilirsiniz." ifadelerini kullandı.
Akaltun, Tanpınar'ın ömrünün sonuna kadar değişerek devam etme fikrini savunduğunu aktararak, 1950'li yıllarda ise yazılarında eskinin izlerinin hayattan yavaş yavaş koptuğunu yerini eskiyle bağını koparmış yeninin aldığını dile getirdi.
- "Şiir kuramsal bir mimari, mimari ise sessiz bir şiirdir"
"Klasik Türk Edebiyatında Estetiğin İki Boyutu: Şiir ve Mimari" başlıklı konuşma yapan Dr. Mustafa Uğur Karadeniz de mimarinin görsel bir sanat olması açısından sanat tarihi açısından daha dikkati çekici bir alan olduğuna işaret ederek, klasik edebiyatçıların da kendilerini tanımlarken "söz ustası'', ''yazı mimarı'' gibi tamlamalar kullandığını söyledi.
Karadeniz, klasik Türk edebiyatında şiir ve mimarinin mekan boyutunda buluştuğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hem Doğu hem de Batı'daki edebiyat anlayışında şairle mimari arasındaki ilişkinin estetik bir boyutu vardır. Bu açıdan bizim Osmanlı sanatını anlamamız için şiir ve mimarinin birlikte değerlendirildiği bir alana ihtiyacımız var. Uğur Tanyeli Hoca da Osmanlı mimarisinin anlaşılmasının ancak divan şiirinin anlaşılmasıyla mümkün olacağını söyler. Kuramsal bir ortaklığı taşıması itibariyle şiir kuramsal bir mimari, mimari ise sessiz bir şiirdir."
Klasik şiirdeki kavramların mimari kökenli olmasına da değinen Karadeniz, "Şiir ve mimari devrin ruhunu anlamada önemli bir role sahiptir. Bir kere mimari Osmanlı'da şair ve yazarlar için hemen akla gelen, kolayca kullanılabilen bir metafor olmuştur. Klasik Türk edebiyatındaki şiir terimlerinden 'beyt' ev, 'mısra' kapı kanadı, 'aruz' çadırın orta direği, 'kafiye' ise kapı eşiği anlamına gelir." şeklinde konuştu.
Yüksek mimar ve restoratör Seda Özen Bilgili ise "Edebiyat ve Mimari İlişkisinde Bir Envanter Denemesi: Şair ve Yazarların Evleri" isimli sunumuyla aralarında Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay, Tomris Uyar ve Abdülhak Şinasi Hisar'ın da evlerinin bulunduğu fotoğrafları gösterdi.
Bilgili, Beyoğlu Belediyesi ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Tanpınar Araştırmaları Merkezi işbirliğiyle "İstanbul'un Edebiyat Coğrafyası" projesi kapsamında, yazar Oğuz Atay ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın yaşadığı evlere bilgilendirme tabelası asıldığını belirterek, "Bu tabelalardaki karekodları okutarak birtakım başka bilgiler de edinilebiliyor, bu çok güzel bir şey. Belki hangi tarihte bu binalarda yaşadığı belirtmek de daha etkili olabilir." dedi.
Beyoğlu'nda otele dönüştürülen hemen her binadan bir sanatçının yaşam izlerinin çıktığını vurgulayan Bilgili, sözlerini şöyle tamamladı:
"Dönüşen ve büyüyen bir şehirde sanat insanlarını barındırmak kültür politikasının işi olmalıydı. Tomris Uyar da Talimhane'deki Billur Ses Apartmanı otele dönüştürülünce buradan ayrılmış. Bu insanları sevenler ve takip edenler bu bina otele çevrilirken koruma kurulunda ya da belediyedeki dosyasında yapıda yaşayan kişilere dair bilgiler yer alsaydı, emin olun insanlar koruma konusunda biraz daha iyi bir yere gelebilirdi."