Erdoğan'ın konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Ekonomiden güvenliğe, dış politikadan ticarete pek çok konuyu istişare ettiğimiz bir kabine toplantımızı daha tamamlamış bulunuyoruz. Kabine toplantımıza katkı veren tüm bakanlarımıza ve bürokratlarımıza teşekkür ediyor, aldığımız kararların ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bölgemizde her gün bir yenisi patlak veren krizlere rağmen Türkiye’nin refahı, huzuru, güvenliği için koşturmaya devam ediyoruz.
Yine açılışlar, toplantılar ve ziyaretlerle dolu bir üç haftayı daha geride bıraktık. 13 Eylül tarihinde, mensubu ve mezunu olmaktan her zaman iftihar ettiğim Marmara Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi’nin açılışını gerçekleştirdik. Marmara Denizine hakim 2,5 hektarlık arazi üzerinde, toplam 12 milyar liralık yatırımla hayata geçirdiğimiz külliyemizin, üniversitemize ve tüm öğrencilerimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bir buçuk asra yaklaşan tarihinde Türkiye’ye büyük hizmetlerde bulunmuş nice insan yetiştiren Marmara Üniversitemize böyle bir eseri kazandırmak, şahsım için ayrı bir bahtiyarlık kaynağıydı. Bugün bir kez daha üzerimde hakkı olan hocalarımı şükranla yad ediyor, vefat edenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara sağlıklı ömürler niyaz ediyorum.
Yine bu vesileyle yeni akademik yılda, tüm hocalarımıza ve üniversite öğrencilerimize üstün başarılar diliyorum. Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Denis Beçiroviç’in ülkemize yaptığı çalışma ziyareti oldukça verimli geçti.
Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren üst aklın, son aylarda Balkanlarda da toplumsal fay hatlarını kaşıdığını görüyoruz. Ayrılıkçı gündemlerin körüklenmesinin gerisinde hangi niyetlerin olduğu bellidir. Türkiye olarak biz Balkanlarda, özellikle de Bosna-Hersek’te barıştan, huzurdan ve istikrarın korunmasından yanayız. Bu konudaki hassasiyetimizi, Demokratik Eylem Partisi Genel Başkanı Bakir İzetbegoviç’e de geçtiğimiz günlerde İstanbul’da ifade ettim.
İnşallah bundan sonra da Bosna-Hersek’in yanında olmayı sürdüreceğiz. Bu sene “Peygamberimiz ve Şahsiyet İnşası” temasıyla idrak edilen Mevlid-i Nebi haftasında Diyanet Camiamızla bir araya geldik.
Rabbim, bizlere son nefesimize kadar Rasulullah Efendimizin izinden yürümeyi, O’nun örnek hayatı ve ahlakıyla şahsiyetimizi şekillendirmeyi nasip eylesin diyorum. Ülkemizde ve dünyanın farklı köşelerinde irşat faaliyetlerinde bulunan, Din-i Mübin’i İslam’ın yayılması ve yaşanması için mücadele eden, “iman kalesinin muhafızları” olarak gördüğümüz tüm hocalarımıza şükranlarımı sunuyor; kendilerine Mevla’dan muvaffakiyetler diliyorum. Burada bir hususu özellikle dikkatlerinize getirmek istiyorum:
Son yıllarda, bilhassa 15 Temmuz gecesi sergiledikleri yürekli duruş akabinde Diyanet Teşkilatımıza yönelik sinsi bir kampanya yürütülüyor. 28 Şubat döneminden gayet iyi hatırladığımız faşizan manşetlerin, tekrar atılmaya başlanması da bu linç kampanyasının bir parçasıdır. Ellerine geçirdikleri her fırsatta manşetleriyle darbecilere selam çakanlar; bakıyorsunuz, bugün de 28 Şubat zihniyetini “başörtülü, çarşaflı, sakallı, cüppeli” diyerek yeniden hortlatmaya çalışıyor.
"Bu devlet, hiçbir ayrım yapmadan tüm kurumlarıyla milletindir"
Yıllarca millete yaşam tarzı dayatanlar, şimdi farklı yaşam tarzlarının hayatın bütün alanlarında görünür olmasından rahatsızlık duyuyor, milletimizin bazı kesimlerini adeta “öcü” gibi göstermeye kalkıyor. Şunun bilinmesini isterim: Bu devlet, hiçbir ayrım yapmadan tüm kurumlarıyla milletindir. Devletin sahibi; hangi inanca, kökene, siyasi görüşe mensup olursa olsun, 85 milyonun tamamıdır.
İnsanımızın kılık kıyafetinden dolayı devletin belli kurumlarına giremediği dönemler, artık sona ermiştir.
İnsanımızın başörtüsünden, saçından, sakalından, çarşafından dolayı ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü günler, artık mazide kalmıştır. İnsanımızın takunyalı, tarikatçı, cemaatçi, inançlı-inançsız diye ayrımcılığa uğradığı günler, artık geride kalmıştır. Sırf başındaki örtüsünden dolayı annelerin çocuklarını lojmanlarda ziyaret edemediği, yemin törenine dahi katılamadığı o kötü günler, artık tamamen geride kalmıştır. Biz kez daha açıkça ifade ediyorum. Bu makamlarda olduğumuz müddetçe, Allah’ın izniyle, hiç kimse o kara günleri bir daha geri getiremeyecektir.
Bedel ödeyerek milletimize kazandırdığımız hak ve hürriyetlerin, vesayet heveslileri tarafından gasp edilmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz. Demokrasiyi hazmetmekte sorunu onlarla da mücadelemizi hukuk zemininde sonuna kadar devam ettireceğiz.
Adalet hizmetlerinde ülkemizi hak ettiği yere getirmek için yoğun gayret sarf ediyoruz. 23 yıldır “güven veren ve erişilebilir adalet” hedefimizden asla kopmadık. 2002 yılında 9 bin civarında olan hakim-savcı sayımız, 15 Temmuz’da yaşadığımız ihanete rağmen, yaklaşık üç kat artışla bugün 25 bini geçti. Nicelikle beraber niteliğin de artırılmasına öncelik veriyoruz. İlk kez bu sene uygulamaya geçirdiğimiz “yardımcılık” müessesesiyle, hakim ve savcı adaylarımızın, usta-çırak ilişkisi içinde mesleğe daha donanımlı bir şekilde hazırlanmasını amaçlıyoruz. Yeni modelle Akademi’deki eğitimlerine başlayan 1076 hakim ve savcı yardımcımızı tekrar tebrik ediyor, hepsine başarılar diliyorum. Bağımsız, tarafsız, adil ve etkili bir yargı sisteminin kökleşmesi için bundan sonra da çalışmayı sürdüreceğiz.
İnfaz sistemiyle ilgili zaman zaman medyaya da yansıyan bazı tartışmaları yakından takip ediyoruz.
Vicdanları rahatlatacak, toplumda devlete olan güveni güçlendirecek, özellikle de “cezasızlık” algısının önüne geçecek adımları, Meclisimizle işbirliği içinde mutlaka mutlaka atacağız. 18 Eylül’de başarı ödüllerini takdim ettiğimiz, ülkemizi yurt dışında gururla temsil eden müteahhitlerimizi buradan bir kez daha kutluyorum.
Firma sayısı itibarıyla Çin’den sonra ikinci sırada olduğumuz bu sektörde, inşallah gelirlerimizi de hak ettiği seviyelere getireceğiz.
85 milyonun emniyeti, huzuru; ülkemizin birlik ve beraberliği için fedakârca çalışan güvenlik kuvvetlerimizle gurur duyuyoruz. Jandarma ve Emniyet Teşkilatımızın emrine verdiğimiz 7 bin 204 yeni aracın özellikle asayiş ve trafik hizmetlerinde kendilerine çok ciddi kolaylık sağlayacağına inanıyorum.
Her zaman söylüyorum: Bizim polisimiz, jandarmamız, askerimiz vatandaşımıza karşı müşfik; ama suç işleyenlere, suçta kibirlenenlere karşı daima tavizsiz olmalıdır. Vazifesini hakka, hukuka, ahlaka uygun şekilde icra eden tüm güvenlik görevlilerimizin Türkiye Cumhurbaşkanı olarak her zaman yanındayım. Bu vesileyle geçtiğimiz günlerde kalleşçe şehit edilen polis memurumuz Şeyda Yılmaz’ın şahsında tüm şehitlerimizi rahmetle yad ediyorum. Yeni araçlarımızın emniyet ve jandarma ekiplerimize tekrar hayırlı-uğurlu olmasını temenni ediyorum. Liglerimizin başlamasıyla birlikte Süper Lig futbol kulüplerimizin bir kısmını ve Türkiye Futbol Federasyonu yönetimini külliyemizde kabul ettik. Bu sene tüm liglerimizde rekabet, centilmenlik ve Fairplay seviyesi yüksek bir futbol şöleni izlemeyi arzu ediyoruz. Bu konuda tüm futbol kulüplerimizden, tüm yönetici ve sporcularımızdan azami hassasiyet bekliyorum. Dün, 37’nci Erkekler Cumhurbaşkanlığı Kupası’yla açılışını yaptığımız Basketbol Gelişim Merkezimizin de Türk Basketboluna ve gençlerimize hayırlı olmasını diliyorum.
"ABD'de verimli görüşmeler yaptık"
Birleşmiş Milletler 79’uncu Genel Kuruluna iştirak etmek üzere gittiğimiz New York’ta, 4 gün boyunca oldukça verimli görüşmeler gerçekleştirdik. Düşünce kuruluşlarından Türk-Amerikan toplumu temsilcilerine… Uluslararası yatırımcılardan devlet ve hükümet başkanlarına kadar çok çeşitli kesimlerle bir araya geldik.
Bu kapsamda; İran, Sırbistan, Ukrayna, Maldivler ve Gine Bişau Cumhurbaşkanları, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, Kuveyt Veliaht Prensi, Arnavutluk, Pakistan, Irak, Lübnan, İtalya, Almanya, Hollanda, Yunanistan ve Ermenistan Başbakanları, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri...
Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı ile verimli istişarelerimiz oldu. 2021 yılında hizmete açtığımız Birleşmiş Milletlerin tam karşısındaki Türkevi binamız, bu yıl da görüşmelerimize ev sahipliği yaptı.
"Diplomasinin nabzı Türkevi'nde attı"
Birleşmiş Miletlerle birlikte Türkevimiz de küresel diplomasinin nabzının attığı merkezlerden biri haline geldi.
New York’u her ziyaretimizde, görenleri kendine hayran bırakan böyle bir eseri ülkemize kazandırmanın haklı gururunu yaşıyoruz.
Ana Muhalefet Partisi’nin devrik eski Genel Başkanı’nın, Türkevi’nden niçin bu kadar rahatsız olduğunu da açıkçası anlayamıyoruz. Türkevi binamız, tıpkı şu an çatısı altında olduğumuz Cumhurbaşkanlığı Külliyemiz gibi 85 milyonundur, 85 milyonun iftihar vesilesidir. Kapısı da, Milletin evi gibi, Türk Milleti’nin her bir ferdine açıktır. Bunda ayıplanacak, eleştirilecek bir durum da göremiyoruz. Türkiye’nin başarılarına sevinmek yerine bundan gocunanları bugün bir kez daha milletimizin vicdanına havale ediyoruz.
"Küresel barış ve güvenlik '5 ayrıcalıklı' ülkenin keyfine bırakılamaz"
24 Eylül Salı günü, Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna hitap ettim. Hitabımda, İsrail’in Gazze halkına uyguladığı soykırım başta olmak üzere bölgemizdeki çatışmalara ve zulümlere özellikle dikkat çektim.
Küresel barış ve güvenliğin “5 ayrıcalıklı” ülkenin keyfine bırakılmaması gerektiğini “Dünya 5’ten Büyüktür” şiarımızla tekrar ifade ettim.
Yine konuşmamızda Türkiye’nin dış politika vizyonuna dair kapsamlı bir ufuk turu yaptık. Tüm görüşmelerimde, yaklaşan kış mevsimi öncesinde, insanlık olarak, Filistin halkına yönelik yardımlarımızı artırmamız gerektiğini dile getirdim. Gerek Genel Kurul salonunda, gerekse daha sonraki görüşmelerimizde aldığımız tepkiler son derece olumluydu. Verdiğimiz mesajlarla bir kez daha insanlığın ortak vicdanına tercüman olduğumuzu gördük. Türkiye bugün, özgürlük için, adalet için, hak ve hakkaniyet için mücadele eden tüm mazlumların küresel platformdaki sesi haline gelmiştir. Bundan, ülkemiz ve milletimiz adına onur duyuyoruz.
Biz, New York’tayken İsrail, Lübnan’a yönelik saldırılarını daha da artırdı. Son iki haftada İsrail’in saldırılarında, aralarında çok sayıda çocuğun da olduğu bini aşkın Lübnanlı hayatını kaybetti. İsrail saldırılarında vefat eden tüm kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyor, Lübnan halkına tekrar taziyelerimi iletiyorum.
"Bölgeye tıbbi malzeme gönderdik"
Lübnan Başbakanı Mikati’yle görüşmemizde Türkiye’nin güçlü desteğinin yanlarında olduğunu çok net biçimde söyledim. İlk etapta acil ilaç ve tıbbi malzeme yardımımızı bölgeye süratle gönderdik. 30 ton insani yardım malzemesi çarşamba günü Beyrut’a ulaştı. Güvenlik şartları elverdiği ölçüde yardımlarımızı devam ettireceğiz.
Tabii İsrail’in sivil-asker ayrımı gözetmeden sürdürdüğü saldırılara bağlı olarak, Lübnanlı kardeşlerimizin ihtiyaçları da katlanarak artıyor. Şimdiden yüz binlerce sivil yerlerinden edildi. Milletimizin yüz akı olan sivil toplum kuruluşlarımız, zor koşullara rağmen sahadalar; insani yardım noktasında ellerinden geleni yapıyorlar. Biz de İsrail’in saldırılarını durdurması için diplomatik temaslarımıza hız verdik.
Dışişleri Bakanımız, MİT Başkanımız ve diğer yetkililerimiz bu noktada muhataplarıyla yoğun temas halinde. Uluslararası toplum İsrail’in tüm bölgeyi ateşe atan bu haydutluğuna daha fazla sessiz kalamaz. Şayet Güvenlik Konseyi gerekli iradeyi göstermezse, Genel Kurul’un “1950 tarihli Barış İçin Birlik Kararında” olduğu gibi kuvvet kullanma tavsiyesinde bulunma yetkisi süratle devreye alınmalıdır.
Burada şunu da söylemek durumundayım: Bu süreçte, tabii ki aslolan İslam dünyasının tavrıdır.
Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’da yaşanan zulme en büyük tepkiyi, İslam ülkeleri vermelidir. Müslümanlar olarak, zulmü engelleme ve mazluma el uzatma noktasında, bizim tüm dünyaya liderlik yapmamız gerekiyor. Kardeşlerimize önce biz sahip çıkmazsak, başkalarının destek olmasını zaten bekleyemeyiz. Ancak bu konuda ilk günden beri maalesef ciddi bir zafiyet yaşanıyor. İsrail hükümetini, Hamas’ın kabul ettiğini açıkladığı ateşkese zorlayacak ekonomik, ticari ve diplomatik adımlar atılmıyor. Bu atalet karşısında üzüntü duyduğumuzu özellikle söylemek isterim.
Oysa bugün Merhum Cahit Zarifoğlu’nun o veciz ifadesiyle “Filistin Her mümin kulun önündeki bir sına kağıdıdır"
Bugün Filistin ve Lübnan’a sahip çıkmak, insanlığa sahip çıkmak; barışa, farklı inançların bir arada yaşama kültürüne sahip çıkmak demektir. Bugün İsrail, katliam politikalarıyla nesiller boyu devam edecek husumet tohumları serpmekte; ona destek verenler de bu suça ortak olmaktadır. İsrail, dozunu artırdığı devlet terörüyle sadece uluslararası hukuka olan inancı değil, kendisine destek veren ülkelerin itibarını da yok etmektedir.
"Zulme asla rıza gösteremeyiz"
Gözünü kan ve nefret bürümüş bir avuç radikal siyonist, bölgemizi ve tüm dünyayı ateşe atmaktadır. Açık söylüyorum, biz bu zulme, bu barbarlığa asla rıza göstermeyiz. Siyonist lobinin şahsımızı hedef alan hadsizliklerine de boyun eğmeyiz.
Ne pahasına olursa olsun bugüne kadar hakkı haykırmaktan çekinmedik, hiçbir zaman da çekinmeyeceğiz. İslam alemini ve dünyanın vicdan sahibi tüm ülkelerini bu modern barbarlığa karşı birleşmeye davet ediyorum. İsrail’e karşı “insanlık ittifakının” kurulmadığı her gün, bilinmelidir ki, tehlike daha da büyüyecektir. İsrail’in uyguladığı mezalimin yol açtığı sorunlar, eninde sonunda herkesin kapısını çalacak. Tıpkı DEAŞ gibi, tıpkı YPG saflarında kan döken yabancı teröristler gibi İsrail’in saldırılarının etkileri katliamı tribünden seyredenlere de ulaşacak.
Türkiye olarak, insanlığın aynı yanlışa tekrar düşmesini istemiyoruz. Müslüman, Musevi, Hristiyan demeden bölgemizdeki herkesin huzuru için uluslararası toplumu ve İslam alemini harekete geçmeye çağırıyoruz.
"Düzensiz göçe karşı sınır ötesinde tedbirlerimizi alıyoruz"
Bugünkü kabine toplantımızda İçişleri Bakanımızın, Sanayi ve Teknoloji Bakanımızın ve Ticaret Bakanımızın sunumlarını dinledik.
Göç yönetimiyle ilgili yürütülen çalışmaları kapsamlı bir şekilde ele aldık. Düzensiz göçü kaynağında engellemeye dönük çabalarımız sürüyor. Ülkemizdeki sığınmacıların güvenli, onurlu ve gönüllü geri dönüşlerine dair eylem planımızı, tüm paydaşlarla istişare içinde oluşturuyoruz.
Her zaman söylediğimiz gibi; bu ülkeye bir daha Boraltan Köprüsü utancını yaşatmadan, kardeşlik hukukumuza halel getirmeden, ülkemizin ticari ve ekonomik çıkarlarına zarar vermeden bu hassas süreci çok boyutlu bir şekilde yönetiyoruz.
Yeni düzensiz göç akınlarına karşı tedbirlerimizi de sınır ötesinde alıyoruz. 12’nci Kalkınma Planımızla uyumlu olarak hazırlanan Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejimizi yakında kamuoyumuzla paylaşacağız.
"Fahiş fiyata asla göz açtırmayacağız"
Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, Doğu Karadeniz ve Konya Ovasına özel olarak odaklanacağız. Bu bölgelerimizde sulama yatırımlarını tamamlamayı, akıllı tarım uygulamalarına hızla geçmeyi, kırsal ekonomileri çeşitlendirmeyi ve turizm gelirlerini artırmayı hedefliyoruz.
Özel sektörümüz için “Yerel Kalkınma Hamlesi” teşvik programını da önümüzdeki haftalarda ilan edeceğiz Bugün ayrıca ülkemizin ticari hayatını zehirleyen fırsatçılık sorununa karşı aldığımız tedbirleri masaya yatırdık. Vatandaşın rızkına göz dikenlere göz açtırmamakta kararlıyız.
Fahiş fiyat artışı yapanlar ile etiket oyunlarıyla milletimizi kandırmaya çalışanlara karşı denetimlerimizi daha da sıkılaştıracağız. Pek çok sektörde tamahkarlıktan kaynaklı fiyat köpüğünün yavaş yavaş ortadan kalktığını görüyoruz. Önümüzdeki dönemde bu daha da hızlanacaktır. Bu duygularla toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyor; bir kez daha hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.