Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’nın sözde Donetsk ve Luhansk'ı tanımasıyla ilgili "Biz Rusya’nın bu kararını kabul edilemez olarak değerlendiriyoruz. Taraflara sağduyu ve uluslararası hukuka riayet çağrımızı yineliyoruz." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nden Senegal'e giderken uçakta gazetecilerle sohbet etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şu şekilde:
20 Şubat’ta başladığımız Afrika turu kapsamında resmi ziyaretlerimizi devam ettiriyoruz. İlk gün Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde değerli dostum Cumhurbaşkanı Sayın Felix Tshisekedi ile gerçekten verimli istişarelerimiz oldu.
Böylece son altı aydaki üçüncü ikili görüşmemizi gerçekleştirmiş olduk. Farklı alanlarda imzaladığımız üç yeni anlaşmayla ilişkilerimizin ahdi zeminini de tahkim ettik. Ayrıca özel sektörlerimiz arasında iş birliklerini geliştirecek dört anlaşma imzalandı. Toplamda yedi anlaşma imzalanmış oldu.
Beraberimizde getirdiğimiz 1 milyon 730 bin doz aşıyı Kongo Demokratik Cumhuriyeti makamlarına salgınla mücadelelerine destek amacıyla teslim ettik. Bunların 130 bin dozunun yerli aşımız TURKOVAC olmasından ayrıca iftihar ediyoruz. Üçüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesinde söz verdiğimiz üzere aşı hibemizi ileride 15 milyona tamamlayacağız.
Ziyaretimizin ikinci durağı Senegal’de de açılışlar ve görüşmelerle dolu yoğun bir programımız var. Bu, Senegal’e beşinci gelişim. En son iki sene önce Dakar’ı ziyaret etmiştim. Senegal’de ilk olarak iş adamlarımızın katılımıyla Türkiye-Senegal İş Forumu’nu düzenledik. Ardından Cumhurbaşkanı Sayın Macky Sall ile ikili ve heyetler arası görüşmelerimizi gerçekleştirdik.
Burada da çeşitli alanlarda toplam altı anlaşma imzaladık. Bugün de önce Dakar Büyükelçiliğimizin yeni kançılarya binalarını hizmete açacağız. Ardından Türk firmalarınca inşa edilen 50 bin kişilik Dakar Olimpik Stadyumu’nun açılış törenine iştirak edeceğiz. Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Steinmeier de dahil olmak üzere Dakar’da bulunan konuk devlet başkanlarıyla görüşmeler yapacağız.
Afrika ile ticaret 35 milyar dolara ulaştı
Afrika ziyaretimizin son durağını Gine-Bissau teşkil ediyor. Ziyaretimiz Cumhurbaşkanı düzeyinde Türkiye’den bu ülkeye gerçekleştirilen ilk ziyaret olması hasebiyle tarihi öneme sahip. Değerli dostum Cumhurbaşkanı Sayın Embalo ile ikili ilişkilerimizi kapsamlı olarak ele alacağız. Bildiğiniz gibi, kısa süre önce Gine-Bissau’da bir darbe teşebbüsü olmuştu.
Sayın Embalo’nun dirayetli liderliği sayesinde bu menfur girişim bertaraf edildi. Türkiye olarak seçimle iş başına gelen iktidarların gayrimeşru yollarla değiştirilmeye çalışılmasını kabul etmiyoruz. Bu konudaki net tavrımızı her vesileyle ifade ettik, etmeyi de kararlılıkla sürdüreceğiz. Gine-Bissau ziyaretimiz hem iki ülke ilişkilerine hem de halk iradesine verdiğimiz önemin bir nişanesi olacaktır. İnşallah Bissau’da yakın zamanda büyükelçiliğimizi de açıyoruz. Büyükelçiliğimizin faaliyete geçmesiyle Gine-Bissau ile ilişkilerimiz her alanda ivme kazanacaktır.
Bu, dört ay gibi kısa bir süre içerisinde Afrika’ya gerçekleştirdiğimiz ikinci turumuz. Böylece kıta ile bin yıldır kadim bağları bulunan Türkiye’nin, Afrika’nın kader ortağı olduğunu gösteriyoruz. Ziyaretlerimiz, Üçüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi’nde aldığımız kararların takibini sahada yapmamıza da imkân tanıyor.
Afrika ile güçlenen ilişkilerimizin olumlu yansımalarını özellikle, ticaret ve yatırım rakamlarında görüyoruz. Senegal ile ticaretimiz, salgına rağmen 2021 senesinde yüzde 42 artışla 540 milyon dolara çıktı. Aynı şekilde Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile ticaretimizi salgın öncesine göre ikiye katladık. Müteahhitlik şirketlerimiz Afrika genelinde toplam değeri 78 milyar dolara varan 1.700 projeye imza attı. Kıta çapındaki yatırımlarımızın tutarı 6 milyar doları aştı.
Kıtayla toplam ticaretimiz 2003 yılında 5,4 milyar dolar seviyesindeyken, 2021 yılında 35 milyar dolara ulaştı. Bu rakamın önümüzdeki dönemde önce 50 milyar dolara, ardından da 75 milyar dolara çıkacağına inanıyorum. Ziyaretler sırasında belirlenen ortak hedefler ışığında başta ekonomik ilişkilerimiz olmak üzere üç ülkeyle de iş birliğimizin ivme kazanmasını temenni ediyorum. Ziyaretlerimizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Üç ülkeyi kapsayan Afrika gezinizin ilk ayağı tamamlandı. Buradaki gözlemleriniz, beklentileriniz nelerdir?
Öncelikle bu ziyarette bize eşlik ettiğiniz için size teşekkür ediyorum. Biz Türkiye olarak kazan-kazan anlayışıyla Afrika’nın kalkınmasına katkı sunmaya, karşılıklı ticaret hacmimizi artırarak hep beraber kazanmaya yönelik çalışmalar yürütüyoruz. Bu turumuzun ilk noktası olan Kongo Demokratik Cumhuriyeti 2,3 milyon kilometrekarelik yüz ölçümü ve 90 milyon gibi bir nüfus ile çok büyük bir ülke.
Ciddi manada zengin yeraltı kaynaklarına sahipler. Birçok üründe zenginlikleri var. Bakırdan tutun elmasa varıncaya kadar, ciddi manada yeraltı metal zenginlikleri mevcut. Bütün bunlara rağmen acaba niçin bugüne kadar Kongo Demokratik Cumhuriyeti bir sıçramaya sahip olamadı? İşte bunlar maalesef Afrika’nın kara bahtı, kaderi. Batı’nın Afrika’yı nasıl soyup soğana çevirdiğini hep bilirdik duyardık. Ama bunu bir de gelip yerinde görünce insan o zaman kahroluyor. Burada bütün yol güzergahlarında gördüğümüz insanların hali bize bir sinyal veriyor. Tablo çok açık net ortada. Batı, burayla ilgili bugüne kadar herhangi olumlu bir şey yapamaz mıydı? Bunlar buraya yıllardır gelirler giderler. Acaba var mı bir destekleri? Yok.
Bizim Afrika’ya verdiğimiz ehemmiyetin ne kadar önemli olduğu günbegün ortaya çıkıyor. Mesela Albayrak Grubu’nun Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde temizlik işini aldığını öğrenince doğrusu çok sevindim. Albayrak’ın bu işi hiçbir yerde görülmeyen bir şekilde ve süratle başaracağına inanıyorum. Niye? İstanbul’da biz bu işi Albayrak’la başardık da onun için. Ben tabi Cumhurbaşkanıyla görüşmemde de “Türk şirketleri sömürmek için gelmezler, kazan-kazan esasına göre burada sizlerle iş yaparlar.
Bir yıl içinde buranın nasıl temizlendiğini, buradaki değişimi göreceksiniz” dedim. O da mutlu oldu. Bunlar kitabı yazılacak çok çok önemli değişimler. Ben bu bakımdan burayı önemsiyorum. Afrika’nın tam ortasında devasa bir ülke olan Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin inşallah bir sıçrama yapacağına inanıyorum. Dolayısıyla bizim burayla ilişkilerimizi geliştirmemiz lazım. İş adamlarımızı buraya sevk etmek, buradaki yatırımları geliştirmek suretiyle inşallah farklı adımları atarız.
Gine-Bissau’da büyükelçiliği yakında açacağınızı belirttiniz. Afrika’da 54 ülke var, Türkiye’nin Afrika’da 1923’ten 2002’ye kadar 12 elçiliği varmış. Sizin döneminizle birlikte 31 yeni elçilik açılarak 43 elçiliğe ulaşılmış. Arada açılmayan elçilikler var. Yeni elçilikler açılacak mı? 54’te 54 gibi bir hedef koyuyor musunuz? Elçilikler açılıyor ama çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
Bir defa elçiliklerin açılması demek, sizin o ülkede varlığınızın ispatı demektir. Eğer siz bir ülkede var olmak istiyorsanız, orada sizin elçiliğinizin olması lazım. Elçilik varsa siz orada varsınız, elçilik yoksa yoksunuz. Bazı ülkelerde mesela yanındaki veya bir ilerisindeki komşu ülkelerden görevlendirilmiş elçiler var. Ama bizzat o ülkede bizim büyükelçimizin olması, futboldaki tabirle adam adama markaj demektir. Bunu yapmamız lazım. Şimdi biz Afrika’daki büyükelçilik sayımızı 43’e çıkarmak suretiyle bunu başardık. Geldiğimizde 12 taneydi. Tabi böyle yürümesi mümkün değildi. Şimdi ise farklı bir Türkiye var.
Dünya bizi bu noktada gıptayla izliyor. “Bunlar gerçekten çılgın Türkler” diyorlar. Bütün buralara girmemiz, buralarda bu adımları atmamız gerekiyordu. Mesela Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde Sayın Tshisekedi’ye dedik ki “Bize iki dönümlük bir yer vermişsiniz ama iki dönüme büyükelçilik bize uymaz. Onun için 10 dönüm falan bir yer bize verin.” Şimdi 10 dönümlük bir yeri bize verdiler. Nehrin kenarında güzel bir yer dediler. Hemen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımızdan bir heyet, Dışişleri Bakanlığımızdan bir ekiple beraber gelip buraya bakacaklar, zemin etütlerini yapacaklar, ondan sonra nihai kararımızı vereceğiz ve süratle de buradaki büyükelçilik binasının inşasına inşallah başlayacağız. Senegal de böyle oldu. Orası da 10 bin metrekare. Onun yeri de çok güzel. Tepede görkemli bir yer. Oradan bütün ummana bakıyorsunuz.
Sıkça yaptığınız Afrika gezileriniz Batı basınında sık sık haber konusu oluyor. Bunlar “Türkiye’nin Afrika’daki yükselişi” başlıklarıyla veriliyor. Bu konuda Afrika’ya Batı’nın yaklaşımı ile Türkiye’nin yaklaşımı arasındaki farklılıkları nasıl değerlendirirsiniz? Batının yaklaşımı ile Türkiye’nin yaklaşımı konusunda görüştüğünüz Afrikalı liderlerden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Afrikalı liderlerin Türkiye’ye yönelik yaklaşımları günden güne daha olumlu bir hal alıyor. “Türkiye gerçekten kazan-kazan esasına göre ülkelerimize geliyor” diyorlar. Aslında tarih yeniden tekerrür etti. Nasıl tekerrür etti? Ecdadımız buralara geldiği zaman sömürge mantığıyla, anlayışıyla gelmedi. Tam aksine buraları inşa ve ihya etmek üzere geldi. Şimdi biz de inşa ve ihya etmek üzere geliyoruz. Kimlerle? İş adamlarımızla beraber. İş adamlarımıza diyoruz ki “Burada yatırım imkanları var. Bu yatırımlara girmelisiniz ama sömürmek için değil; hem siz kazanacaksınız hem de bu ülkeye kazandıracaksınız.” Sağ olsun iş adamlarımız da bu anlayışla işlerine devam ediyorlar. Gerçekten iş adamlarımız da buralarda çok ciddi alın teri döküyorlar; hem kazandırıyorlar hem de kazanıyorlar. Bu bizi de mutlu ediyor. Çünkü eseri görüyoruz. Bu eserlerle beraber o ülkelerin Türkiye’ye karşı bakışları daha olumlu hale geliyor.
Ukrayna ile ilgili soracağım. Şimdiye kadar uluslararası diplomaside bir başarı kazanılamadı. Kriz yumuşatılamadı, giderek de geriliyor. Amerika’dan gelen açıklamalarda da sanki “yarın sabah ya da öbür gün saldıracak” tarzında provokatif ifadeler var. Avrupalı liderlerin girişimlerinden de bir sonuç çıkmadı. Türkiye’nin, sizin başlattığınız bir süreç var. O ne aşamada? Buradan diplomasinin hala bir şansı var mı?
Şu an itibarıyla Amerika’nın açıklamaları ve özellikle bu Münih Konferansındaki gariplikler, hepsi nereye çalıştı, nereye çalışıyor belli değil. Bana göre Münih Konferansı da zaten sadece bir NATO Zirvesi olmaktan öteye geçmedi. Biz bu krizde en başından beri tansiyonun düşürülmesi için samimi bir gayret sergiledik.
Krizin çözümüne ilişkin mesajlarımızı net bir şekilde ortaya koyduk. Son gelişmeler üzerine Dışişleri Bakanlığımızın yaptığı açıklamada da Rusya’nın sözde Donetsk ve Luhansk Cumhuriyetleri’ni tanıma kararının Minsk Anlaşmaları’na aykırı olduğu belirtildi. Bu kararın Ukrayna’nın siyasi birliğinin, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün açık ihlali anlamına geldiği vurgulandı.
Biz Rusya’nın bu kararını kabul edilmez olarak değerlendiriyoruz. Taraflara sağduyu ve uluslararası hukuka riayet çağrımızı yineliyoruz.
Ukrayna’da bir savaş çıkarsa bunu bir şekilde Karadeniz’in istikrarsızlaşması olarak görebiliriz. Doğu Akdeniz gibi… Batı daha çok Karadeniz’e yoğunlaşacak. Türkiye için yeni tür tehditler endişesi taşıyor muyuz? Karadeniz’e bu kadar krizin yoğunlaşması bizim için ne tür yeni tehditler oluşturur?
Biz aynı zamanda Karadeniz ülkesiyiz. Karadeniz ülkesi olmamız nedeniyle birçok tedbir paketinin oluşturulması şart. Biz de bu tedbirlerimizi zaten alıyoruz, aldık. Bu şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Karadeniz ülkesi olmanın bize yüklediği sorumlulukları bir kenara bırakamayız. Bu anlayışla yolumuza devam edeceğiz.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri, artı Türkiye ve Almanya ile bir ortak zirve yapılabileceğini söylemesine nasıl yaklaşıyorsunuz?
Böyle bir teklif eğer uygulama alanı bulursa biz tabi ki böyle bir teklifin içerisinde de yer alırız. Bunu zaten daha önce de ifade ettim. Bana göre olması gereken de budur. Sayın Zelensky’nin bu teklifi, olumlu bir yaklaşımdır. Bu olumlu yaklaşımı eğer gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri, gerekse diğer ülkeler kabul ederse biz de bu buluşmada yerimizi alırız.
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un ziyareti kesinleşti. Bu ziyaretten hem bölge genelinde hem Filistin özelinde aynı zamanda da Türkiye-İsrail ilişkileri bakımından neler bekliyorsunuz?
Sayın Herzog’un bu ziyaretini gerçekten biz de önemsiyoruz. Bu ziyaretle birlikte Türkiye-İsrail ilişkilerindeki atılan adım, bundan sonra diğer boyutlarda da görülebilir. Filistin sorununda özellikle bu yapılaşmalarla ilgili atılan adımlarda çözüm noktaları belki gündeme gelebilir. Temennimiz odur ki, bu ziyaretle birlikte bu işi güçlü kılacak adımları atalım. Burada bir diğer önemli konu, Türkiye-İsrail ilişkilerinde doğalgazdan tutun diğer birçok konuya varıncaya kadar adımların atılmasıdır. Bir ara bu adımları atma noktasına gelmiştik fakat o zamanki İsrail Başbakanı’nın bu işe olumsuz bakışıyla o süreci devam ettiremedik. Ama şu anda belki çok daha farklı gelişmeler olabilir. Temennimiz odur ki, Türkiye-İsrail arasında bu adımı atmak aramızdaki ilişkileri güçlü kılabilir ve böylece bölgeyi geleceğe yönelik bir barış havzasına dönüştürebiliriz.
Körfez ülkeleriyle atılan yeni adımlar çerçevesinde Suudi Arabistan ile nasıl bir aşamadayız? Yakın tarihte bir temas, bir ziyaret söz konusu olabilir mi?
Biz elbette Suudi Arabistan’la da ilişkilerimizin geliştirilmesini istiyoruz. Dışişleri Bakanımız geçtiğimiz yıl Riyad’ı ziyaret etti. Mevkidaşıyla başka görüşmeler de yaptı. Kardeşim Kral Selman’la telefon görüşmelerimiz olmuştu. Hastalığımız çerçevesinde kendilerinden de geçmiş olsun mesajı aldık. Önümüzdeki dönemde olumlu diyalogumuzu devam ettirme ve ilişkilerimizi somut adımlarla ilerletme arzusundayız.
Yunanistan’daki Lavrion kampının terör örgütü PKK’ya eleman temini için harekete geçirildiğine ilişkin geçtiğimiz hafta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklamalarda bulunmuştu. Aslında burası uzun yıllardır faaliyeti olan bir kamp ve Yunan makamları tarafından mülteci kampı statüsüne büründürülmüş durumda. Bununla ilgili bir adım atılıyor mu? Yunan makamlarıyla bir görüşme yapıldı mı?
Yaklaşık 7-8 aydır Lavrion kampına eleman aktararak orada eğitip, oradan da Irak üzerinden tekrar PKK’ya ve diğer taraflara sevk etmeye yönelik bir altyapı var. 7-8 ay öncesine kadar böyle bir şey söz konusu değildi. Biz isimleri tespit ettik. Dışişleri üzerinden, Yunanistan’a bu isimleri bildirdik. “Şu isimler sizin tarafa geçti, burada da PKK eğitimi alıyorlar, isim isim şunlardır” dedik. Bunun üzerine bir hareketlenme var. İkinci bir şey daha var; terör örgütünün kırsalda hareketsiz kalınca şehir içerisinde eylem yapmak konusunda bir atakları var. Bunu birkaç kez Suriye’den Nusaybin hattından, Kızıltepe hattından içeriye sevk etmek suretiyle yapmaya çalıştılar. Bu hatlar engellendi. Bunlar engellenince bu sefer Yunanistan üzerinden talimatlar vermeye başladılar. İki ayağı var. Hem adam eğitmek ve sevk etmek, hem de yurt içerisindeki terör örgütünün şehir içine hareketliliğini Lavrion kampı üzerinden sağlamak gibi iki hamleleri var. Bu iki hamlelerini de Yunanistan’a bildirdik.
Altı muhalefet partisi bir süredir görüşmeler yapıyorlar ve 28 Şubat’ta da kendi ifadeleriyle güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş için hazırladıkları mutabakatı kamuoyuna duyuracaklar. Bu 28 Şubat tarihine bir tepki oluşmuştu ama onlar bunu dikkate almıyorlar. Hatta CHP lideri, kendisinin de bir 28 Şubat mağduru olduğunu, Batı Çalışma Grubu tarafından fişlendiğini ifade etti. Toplantıyı da Bilkent Otel’de yapıyorlar. Sembolik olarak onun da şöyle bir önemi var. Sizin 2001’de partinin kuruluşunu açıkladığınız yer. Bu benzerlikler size hayatın olağan akışında olağan şeyler gibi mi geliyor? Nasıl yorumlamak lazım? Bir de Kılıçdaroğlu, diğer beş lider tarafından kendisine teklif edilmesi durumunda Cumhurbaşkanı adayı olacağını açıkladı. Değerlendirmeniz nedir?
Yeter ki kararı hep birlikte kesinleştirsinler de vatandaş bunlara “artık yetti be” demesin. Geldikleri nokta bu. Tabi Ahlatlıbel’den memnun mu kalmadılar da Bilkent’e kaydırdılar bu işi, o da ayrı bir konu. Bizim Cumhur İttifakı olarak bu noktada herhangi bir sıkıntımız yok. Biz şu anda Cumhur İttifakı olarak AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi, Büyük Birlik Partisi yolumuza devam ediyoruz. Bundan sonra Cumhur İttifakı içerisinde güçlendirme noktasında bazı gelişmeler olursa bu da tabi bizim tarafımızdan olumlu bir şekilde değerlendirilir. Biz herhangi bir sıkıntıya düçar olmadan yolumuza kararlı bir şekilde devam ediyoruz. Şimdi bunlarda bir taraftan bakanlıkların vesaire paylaşımı da başladı. Tabi bu paylaşım nereye kadar, nasıl gidecek bir de o var. Onları da tabi vatandaşımız izliyor. Ama bizim bu konuda da bir derdimiz yok. Biz şu anda Cumhur İttifakı olarak herhangi bir sıkıntı yaşamadan yolumuza devam ediyoruz, devam edeceğiz. Ama onlar masanın altında kim var, masanın etrafında kimler var şu anda bunu konuşuyorlar. Bunların önce masanın altında kimlerin olduğunu da bulmaları lazım. Dışarıda bıraktıkları bir siyasi parti var. O siyasi parti nasıl bir tavır koyacak, o da ayrı bir konu. Biz bununla fazla meşgul olmayalım; nasıl olsa milletimiz bu işi çözüyor.
Cumhur İttifakı’nın güçlendirilmesi gibi bir ifadeniz oldu. Cumhur İttifakı genişleyecek mi? Sözlerinizi öyle mi anlamalıyız?
Genişlemeye uygun bir durum söz konusu olursa bu değerlendirilir. Ama tabi şu anda Millet İttifakı’nın içerisinden herhangi birini almayız. Şu anda Cumhur İttifakı olarak biz gerek Devlet Bahçeli Bey gerek Mustafa Destici Bey ile gerekli değerlendirmelerimizi yaparız, ona göre atılması gereken adım varsa bu adımı atarız. Ama şu anda AK Parti olarak kendi tasarrufumuz içerisinde Millet İttifakı’nın içerisinden herhangi birisini aramıza katamayız. Çünkü orası bir zillet ittifakıdır. Bundan alıp da biz Cumhur İttifakı’mızı lekeleyemeyiz.
28 Şubat tarihi konusundaki ısrar için ne söylersiniz?
Biz 28 Şubatları onlar gibi yaşamadık. Biz işi tam göbeğinde yaşadık. Bu beyefendi, bazı şeyleri birbirine karıştırıyor. 15 Temmuz’da havalimanından kaçıp giderken tanklar ona nasıl yolu açtı? Tankların arasından nasıl bir koruma altında Bakırköy Belediye Başkanının evine gittiğini herkes biliyor.
On binler havalimanında toplandığı zaman oradan nasıl kaçıp gitti ve daha sonra yaptığı açıklamalarda ne dedi? “Haberim olsa ben de beklerdim.” dedi. Bu adam yalancı. Haberi yokmuş; haberi olmadığı için de beklememiş ve hemen Bakırköy Belediye Başkanının evine kahve içmeye gitmiş!
İki hafta önce Kılıçdaroğlu elektrik faturasını ödemeyeceğini söyledi. CHP zihniyeti zaten bu ülkeye verdiği zararın faturasını ödememişti. Fatura ödememe alışkanlığı buradan mı geliyor? Böyle bir muhalefetten elektrik alabiliyor musunuz?
Müslüm Baba gibi, tam damardan bir soru oldu. Zaten Cumhuriyet Halk Partisi, tarih boyunca hep bu millete fatura ödetti, hala ödetmeye devam ediyor. Ama şunu bilmesi lazım ki, artık o dönemler geride kaldı. Şu anda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda. Sen elektrik faturasını ödememe yoluna mı gidiyorsun? Atılacak adım bellidir. Bir daha sen bu millete bedel ödetemezsin. O tarih oldu. Ondan sonra sokaklara çık bağır. Ankara’dan İstanbul’a da bir daha kolay kolay yürüyemezsin. Bir de bu işin bu yönü var.
Geçen haftaki Kabine Toplantısında elektrik faturası konusunda vatandaş lehine düzenlemeler yapılacağı noktasında mesajlarınız olmuştu. Bu konuda masadaki formül netleşti mi? Yeni düzenlemedeki son durum nedir?
210 kilovatsaate kadarki indirimli tarifede ve 210 kilovatsaatin üstündeki birim fiyatlarda vatandaşlarımızın lehine olacak yeni bir düzenleme imkânı üzerinde şu anda çalışılıyor. Esnaf ve sanatkârlar için de indirimli bir tarife söz konusu olabilecek. Sivil toplum kuruluşlarının elektrik aboneliği de ticarethane statüsünden konut statüsüne dönüştürülecek. 1 Mart itibarıyla bu uygulamaya geçmeyi planlıyoruz. Bu adım da milletimizin sesine kulak verdiğimizin göstergesidir. Vatandaşlarımızı rahatlatacak çözümler sunmaya devam edeceğiz.
Faturalardan konuşurken marketler de gündemdeki yerini koruyor. KDV indirimine gittiniz ama buna rağmen marketler önce zam yaptı, sonra sözde o indirimler geldi. Vatandaşlar da marketlere çok tepkili. Bir yandan çalışmaları biliyoruz, halihazırda cezalar kesiliyor. Vatandaşların tepkisi cezaların yetersiz olduğu yönünde. Nasıl bir süreç işleyecek?
Vatandaşlarımız müsterih olsun. Gerek Ticaret Bakanlığımız gerekse Hazine ve Maliye Bakanlığımız KDV indirimlerinin fiyatlara yansıtılıp yansıtılmadığıyla ilgili incelemeleri sıkı bir şekilde yapıyor. Burada ciddi bir denetim ve yaptırım mekanizmamız söz konusu. Bunun haricinde bir ürünün fiyatının önce 50 liradan örtülü bir şekilde 100 liraya çıkarılıp sonra da yüzde 40 indirim yapıldığı söylenerek 60 liraya satılması gibi uygulamaların da önünü kestik. Bu yolla enflasyona da aslında önden bir yükleme yapılıyordu.
Yine yüksek fiyatlarla alakalı kurulumuz şikâyet ya da denetimler sonucu herhangi bir tespiti olması durumunda gerekli cezaları kesiyor ve bunların tahsili sağlanıyor. Aynı şekilde stokçuluğa yönelik tespitlerde de gerekli müeyyideler uygulanıyor. Serbest piyasa ekonomisinin sağladığı alanların suistimaline, vatandaşımızın aldatılmasına ve hakkının yenmesine asla müsaade etmeyiz. Cezalarla ilgili bazı artırımlar söz konusu oldu. Tekrarı halinde bu cezalar daha da artırılarak uygulanır.
Hal yasası vardı gündemde. İstenilen maksada ulaşmaz diye mi düşündünüz de bekliyor yoksa genişletiliyor mu? Neden çıkmadı o?
Tüketiciye yönelik üzerinde çalıştığımız dört düzenlememiz var. Bir tanesi tüketiciyi korumaya yönelik bir düzenleme. O bitmek üzere. İkincisi e-ticaretle alakalı düzenleme. Üçüncüsü perakende ve dördüncüsü de hal kanunu. Bunların hepsi birlikte düşünülebilir. Hal Kanunuyla alakalı bir taslağımız var ama arzu ettiğimiz neticeyi alabilmek için sıralı bazı adımların gerçekleşmesi gerekiyor. Bu arada Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımız büyük illerin büyük hallerinin çıkışlarında kontrol noktaları oluşturdu.
Burada hem Hazine ve Maliye Bakanlığımızın hem de Ticaret Bakanlığımızın denetim elemanları var. Ürünlerin halden çıkışından markete ulaştığı fiyata, kamyonların taşıdıkları miktara kadar bir denetim söz konusu. Halleri tam anlamıyla kayıt altına almak istiyoruz. Çıkacak olan düzenlemeyle hem hal içerisindeki yönetimin regüle edilmesini hem oraya üreticilerin girmesini sağlayacağız. Yani orada belli bir kotada üretici birliklerine bir kontenjan vereceğiz ve onların hallere girmesini sağlayacağız ki fiyatların dengelenmesinde bir rol oynayabilsinler. Tabi taslağımız var ama bu düzenlemeleri yapıp akabinde onu geçireceğiz. Bir sıralaması ve bir mantığı var kendi içerisinde.
Ukrayna’dan getirilen Necip Hablemitoğlu cinayetinin kilit ismi Nuri Gökhan Bozkır, Ankara Emniyet Müdürlüğünün 12 günlük çabası sonucunda itirafçı oldu. Burada cinayeti nasıl işlediğini bütün ayrıntılarıyla anlattı. Ama verdiği isimlerle bu işin kapatılacağı, sonuca götürülemeyeceği gibi iddialar var. Bu konuda değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Nuri Gökhan Bozkır Ukrayna’dan MİT marifetiyle Türkiye’ye getirildi ve Emniyet Müdürlüğünde sorgulandı. Sorgusu sonrası tutuklanarak cezaevine gönderildi. Birtakım ifadelerde bulundu. Söylediklerinin o ölçeklere oturup oturmadığı, neyi tarif edip etmediği, ifadede bulunduğu kişilerin o tarihteki baz ve HTS kayıtlarıyla nerede olduğuyla beraber değerlendirilecek. Ama meselede bir FETÖ izi olduğu ilk başta da bugün de o dosya içerisinde netleşmiş durumda. Onun için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da bu konuda ciddi bir şekilde analiz ortaya koyuyor. Emniyet de öyle. Birlikte bir çalışmayı devam ettiriyorlar.