Doç. Dr. Ozan Örmeci, Birleşik Krallık’ta Boris Johnson’ı istifaya götüren süreci AA Analiz için kaleme aldı.
Birleşik Krallık’ta son dönemde yaşanan siyasi gelişmeler neticesinde, Aralık 2019’da Muhafazakar Parti’ye 1987’den beri en büyük seçim zaferlerinden birini yaşatan Başbakan Boris Johnson istifa etmek zorunda kaldı. 7 Temmuz’da istifasını açıklayan ve böylelikle 24 Temmuz 2019’da girdiği Downing Sokağı 10 numaradaki başbakanlık konutunda yaklaşık 3 yıl kalabilen Johnson, partisinin yeni lideri ve başbakan seçilene kadar görevde kalmaya devam edecek.
Brexit sürecini Johnson liderliğinde nispeten iyi atlatan Birleşik Krallık’ta birçok ülkeyle serbest ticaret anlaşmaları imzalandı, ABD ve AB ile ilişkiler geliştirildi.
Johnson'ın başbakanlığa yükselişi
2016-2019 arasında Başbakan Theresa May’in Brexit sürecini nihayetlendirememesi nedeniyle belirsiz günler geçiren Birleşik Krallık’ta, bu konudaki sert ve kararlı duruşuyla dikkat çeken Boris Johnson, açık farkla partisinin yeni genel başkanı ve yeni başbakan seçilmişti.
Dünya genelinde yükselişe geçen popülist sağ akımların Britanya temsilcisi addedilen Johnson, buna karşın kendisini Muhafazakar Parti geleneğiyle özdeşleştirmeye gayret etti. Johnson’ı başbakanlığa taşıyan süreç, hiç şüphesiz, Brexit konusundaki kararlı duruşu ve sert sayılabilecek fikirlerinin bile renkli/eğlenceli kişiliği nedeniyle mutedil algılanması oldu.
Öte yandan salgının etkisi ve korumacı eğilimlerin artması sonucunda Britanya'da enflasyon son 40 yılın en yüksek düzeyine ulaştı.
Gerekirse “anlaşmasız Brexit” yapabilecekleri önerisiyle dikkat çeken Johnson, parti içindeki kendisine muhalif isimleri tasfiye etmiş ve sonraki seçimde Avam Kamarası’nda çoğunluğu sağlamayı amaçlamıştı. Nitekim Johnson’ın “Get Brexit Done” (Brexit’i Hallet) stratejisi başarılı oldu. Belirsizlikten rahatsız olan Britanya halkı, 2019’daki genel seçimlerde Johnson liderliğindeki Muhafazakar Parti’ye büyük bir çoğunluk sağlayarak Brexit sürecinin sonlandırılmasını talep etti.
Yüzde 43,6 oy oranıyla 368 milletvekili kazanan Johnson, tartışmalı liderliği hakkındaki eleştirileri noktaladı ve Jeremy Corbyn karşısındaki İşçi Partisi’ne açık fark atarak, tek parti iktidarını kurdu. 2020 başlarında da Brexit sürecini nihayetlendirmeyi başardı.
Johnson'ın geçemediği sınavlar
Brexit’in ardından Birleşik Krallık iç ve dış politikasında değişim/dönüşümlere odaklanmayı düşünen Johnson hükümeti, Mart 2020’den itibaren ise Kovid-19 gündemiyle baş etmek zorunda kaldı. Salgın nedeniyle tüm dünya gibi zor günlerden geçen Britanya’da Başbakan Johnson, başlarda hafife aldığı bu hastalığa yakalanarak adeta ölümden döndü ve bu süreçte sokağa çıkma yasakları ve hızlı aşılama politikasıyla ülkesini krizden çıkarmaya çalıştı.
Özellikle aşılama konusundaki başarısına karşın Johnson hükümeti, yüksek ölüm oranları ve halka uygulanan yasakları çiğneyen Başbakanlık Ofisi partileri nedeniyle zaman içerisinde eleştiriler almaya başladı. Johnson’ın halkın gözünden düşmesine neden olan ilk ciddi kriz de işte bu partiler oldu. “Partygate” adı verilen bu skandal, Johnson’ın polis tarafından para cezası almasına ve daha önemlisi halk nezdinde “yalancı” durumuna düşmesine neden oldu.[1]
Johnson’ın halkın gözünden düşmesine ve dürüst imajının bozulmasına neden olan diğer bir önemli olay, daha önce de hakkında taciz suçlamaları olan Muhafazakar Parti’nin Parlamento’daki Grup Yönetici Yardımcısı Chris Pincher’ın görevine devam etmesine izin vermesi oldu. Johnson Pincher hakkındaki bu suçlamaları önce bilmediğini iddia etti ancak daha sonra bu kararını yanlış bulduğunu ifade ederek halktan özür diledi.
İki kez halka yalan söylediği ortaya çıkan Johnson bir anda partisi içerisinde sert eleştirilere maruz kaldı ve kısa sürede istifa çağrıları baş gösterdi. Görevde kalmak için direnen Johnson, parti içerisinde yapılan güvensizlik oylamasını başarıyla atlattı. Ancak birçok bakan ve bakan yardımcısının istifa etmesi ve son olarak partinin ağır toplarından Maliye Bakanı Rishi Sunak ile Sağlık Bakanı Sajid Javid’in de eşzamanlı istifa mektuplarıyla kabinedeki görevlerinden ayrıldıklarını açıklaması sonucunda adeta istifa etmek zorunda bırakıldı.
Johnson'ın siyasi mirası
Boris Johnson, istifa konuşmasında "Westminster’daki sürü içgüdüsü", "siyasette kimsenin vazgeçilmez olmadığı" ve "Britanya’nın muhteşem ve Darwinist sistemi" gibi ilginç ifadeler kullanmış ve istemeye istemeye görevi bıraktığını ima etmiştir.[2]
Johnson’ın tartışmalı mirasına dair yorumlar, onun döneminde salgının etkisi ve korumacı eğilimlerin artması neticesinde, Britanya’da enflasyonun son 40 yılın en yüksek düzeyine ulaştığı yönünde.[3] Öte yandan büyük kayıpların beklendiği Brexit sürecini Johnson liderliğinde nispeten iyi atlatan Birleşik Krallık’ta birçok ülkeyle serbest ticaret anlaşmaları imzalandı, ABD ve AB ile ilişkiler de geliştirildi.
Dış politika
Boris Johnson hükümeti, Brexit sonrasında büyük bir belirsizlik ortamının gün yüzüne çıktığı ve bu süreçte ABD ile Birleşik Krallık arasındaki "özel ilişkilerin" hatırlandığı bir dönem oldu. Nitekim daha birkaç yıl öncesine kadar, David Cameron’ın başbakanlığı döneminde Çin’le ilişkilerinde “altın çağ” dönemini yaşayan Britanya, Johnson yönetiminde AUKUS paktına katılarak ABD ve Avustralya ile Çin karşıtı bir yapılanmaya yöneldi. Ayrıca Fransa’ya da bir çalım atarak, Avustralya’nın yeni denizaltılarını ABD ile birlikte üretme hakkı kazandı.
Johnson ayrıca birçok ülkeyle serbest ticaret anlaşmaları imzalayarak ticareti hızlandırmayı amaçladı ancak salgın ve korumacı eğilimlerin artmaya başlaması istenen sonuçları elde etmelerini engelledi. Bunların yanı sıra Birleşik Krallık eski İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth) geleneğini canlandırmak yönünde de bazı adımlar atıldı. Buna örnek olarak eski Fransız sömürgeleri Gabon ve Togo’nun Commonwealth’e katılımları verilebilir.[4]
Johnson’ın ardından
Boris Johnson’ın ardından Muhafazakar Parti liderliği ve başbakanlık için öne çıkan isimler şu şekilde sıralanabilir: Johnson’ı istifaya götüren sürecin mimarlarından Maliye Bakanı Rishi Sunak, Sağlık Bakanı Sajid Javid ve Bölgelerarası Kalkınma Bakanı Michael Gove’un yanı sıra Johnson’a sadık kalan Dışişleri Bakanı Liz Truss, İngiltere ve Galler Başsavcısı Suella Braverman, yeni Maliye Bakanı Iraklı Kürt asıllı siyasetçi Nadhim Zahawi ile daha önce parti liderliğini Johnson’a kaybeden eski Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt, ilk kadın Savunma Bakanı olarak adını duyuran Penny Mordaunt, Brexit karşıtlarından Tom Tugendhat, Savunma Bakanı Ben Wallace ve Brexit sürecinin önemli isimlerinden Steve Baker.
Sonuç olarak, ikinci bir Margaret Thatcher olması ve uzun süre görevde kalması beklenen Johnson, Theresa May gibi 3 yıllık bir başbakanlık süreciyle yetinmek zorunda kaldı. BBC’nin de bir haberinde yer aldığı gibi Johnson, "ülkesine yön vermiş bir başbakan" olarak hatırlanacak.