NEW YORK (AA) - Birleşmiş Milletler (BM), ABD'nin Donald Trump'ın başkanlığı sırasında çekildiği Cenevre merkezli İnsan Hakları Konseyi'ne yeniden katılmasını memnuniyetle karşıladı.
BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric, günlük basın brifinginde, insan hakları konusundaki tüm sorunların ele alınmasında başı çeken Konseyde ABD'nin "önemli sesini" duymayı heyecanla beklediklerini söyledi.
Biden yönetimi, ABD'nin merkezi Cenevre'de bulunan BM İnsan Hakları Konseyi'ne "gözlemci" olarak katılma kararı aldığını açıklamıştı.
Eski Başkan Donald Trump, İsrail'e karşı ön yargılı olduğu gerekçesiyle 2018'de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinden ayrılmıştı.
ABD'nin 2006'da kurulan BM İnsan Hakları Konseyi ile ilişkisi Bush yönetiminde de iyi değildi.
ABD'nin 43. Başkanı George W. Bush, döneminde insan hakları karnesi zayıf ülkeleri üye olarak bünyesinde bulundurduğu için çok fazla eleştirilen "BM İnsan Hakları Komisyonu" yerine kurulan "BM İnsan Hakları Konseyinin" ilkinden çok da farklı olmayacağını savunmuş, bu nedenle yeni BM organına katılmayı reddetmişti.
ABD'nin Konseye ilk katılma süreci ise Obama yönetimi döneminde 2010'da gerçekleşti. O dönemde iddialı bir ajandayla konseye giren ABD, Cenevre'deki temsiliyetini artırmakla kalmadı aynı zamanda BM İnsan Hakları Konseyi'ne ayrı bir büyükelçi atanması kararı aldı.
- BM İnsan Hakları Konseyi
BM İnsan Hakları Konseyi 2006'da kuruldu. BM üyesi olan ülkeler, İnsan Hakları Konseyi üyeliğine BM Genel Kurulu tarafından 3 yıllığına seçiliyor.
47 üyesi bulunan BM organı, insan hakları konularını görüşmek üzere her yıl 3 kez toplanıyor. Konsey oturumları sırasında karar tasarıları da görüşülüyor ve kabul ediliyor. Ancak BM İnsan Hakları Konseyinin kararları tavsiye niteliği taşıyor ve kararların yasal bağlayıcılığı bulunmuyor.
BM İnsan Hakları Konseyi, insan hakları sicili iyi olmayan ülkelerin dönem dönem üye olarak seçilmesi nedeniyle zaman zaman hem BM üyesi ülkeler hem de sivil toplum örgütlerince eleştiriliyor.
Konseye son olarak insan hakları karnesi kötü olmakla eleştirilen Çin, Rusya ve Küba gibi ülkelerin seçilmesi sivil toplum örgütlerinin tepkisine neden olmuştu.