Anasayfa Güncel Ekonomi Spor Siyaset 3.Sayfa Eğitim Yaşam Dünya Sağlık Teknoloji Bunları Biliyor musunuz?

Bakan Özhaseki: Sene sonunda teslim edeceğimiz konut sayısı 200 bini bulacak

08.05.2024 23:27:00
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, şu ana kadar 76 bin konutu teslim ettiklerini belirterek, önümüzdeki aydan itibaren her ay 15-20 bin civarında konutu teslim edeceklerini, sene sonunda teslim edecekleri konut sayısının da 200 bini bulacağını söyledi.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, TRT Özel Yayını'nda soruları yanıtladı.

Bakan Özhaseki'nin açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

Yaşadığımız o acı elim olay neredeyse 14-15 ay geride kaldı. O günlerde bu iki tane üst üste 9 saat arayla olan depremden 11 tane ilimiz diyoruz ama dolaylı olarak 18 ilimiz etkilendi. Hasar az olduğu için onları çok kayda değer bulmadığımızdan belki ara ara zikretmiyoruz. 14 milyon insan da zarar gördü. Sırayla en çok zarar nerede diye bakılacak olursa Hatay'daydı. Hatay'da da Antakya en çok hasar gören yerimizdi. 254 bin neredeyse bağımsız birim yerle bir oldu. Antakya'nın yüzde 90'ı yoktu. O günlerde geldiğimizde karşılaştığımız manzara emin olun hepimizin yüreklerinde derin böyle bir acı bıraktı, iz bıraktı.

 

Haliyle önce başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere burada bakanlarımız vardı, valilerimiz vardı, kaymakamlarımız görevliydi. Naçizane ben genel başkan yardımcısıydım AK Parti'de. En güçlü belediyelerimizi buraya gönderdik. Hatay'a gönderdik. Yani Konya, Bursa, Kocaeli, Denizli belediyelerimiz buradan hiç çıkmadılar. 100 civarında da belediyemiz buradaydı. Aylarca çalıştılar, yardım ettiler. Arama kurtarma faaliyetleri, iaşe ibate gibi ilk günlerdeki acil ihtiyaç duyulan yaraları sarmak adına insanların ilk ihtiyaçlarını karşılama, bunları yaptık. Fakat o günlerde başlayan en sert zeminlerde konut yapma hareketi de hızla devam etti.

 

AFAD'ın bize bildirdiği hak sahipliği sayısı yaklaşık 155 bin civarında. 140 bin kadar konut, bir 15 bin kadar da iş yerini burada yapmak zorundayız ve vatandaşlarımıza, hak sahiplerine bunları vermek durumundayız. Böyle bir görüntüyü Allah bir daha yaşatmasın bu millete inşallah. Böyle bir can pazarı. Hakikaten bu işin maddi zararı belki altından kalkabileceğimiz bir boyuttadır, zorlanırız ama altından kalkarız. Ama bu işin manevi acısını tarif edecek bir ölçü aleti daha çıkmadı. Her yerde acı var, gözyaşı var.

 

İşte bu evleri teslim ediyoruz. Çay içmeye davet ediyorlar, oturuyoruz. Biraz sonra sohbet başlıyor. Ev sahibinin gözlerinden yaşlar gelmeye başlıyor, acıları yenileniyor. Haliyle o acı hala devam ediyor. Ama en azından devlet olarak, millet olarak 85 milyon bir vatandaş grubu buraya ne yapabilirim diye düşündü, onun çabasına girdi. Onlar ferdi olarak, şahsi olarak belki de biraz gönüllerini tatmin için bu yardımları yaptılar. Allah rızası için yaptılar. Ellerine sağlık. Fakat asıl iş devlete düşüyordu.

 

Biz burada neredeyse 142 bin civarında inşaatın, bağımsız birimin ihalesini yaptık veyahut da ihale sürecinde devam ediyor. 11 bin kadar da konutumuzu burada teslim ettik vatandaşlarımıza. İşte buradaki evler gibi onlar da oturuyorlar. Bugün zaten kalabalık bir gazeteci grubuyla geldik. İnşaatlarımızı gezdirdik.

 

Merkezde bizim tam 68 tane şantiyemiz var. Şu anda Hatay'da. Türkiye genelinde 1240 şantiyemiz var. Bu 1240 şantiyemizde 110 bin kişi çalışıyor, emek veriyor. Dile kolay… Küçüklüğümde hep babaannemden duyduğum bir söz vardı. Allah devletimize zeval vermesin derdi. Çocuğumuz aklımız ermez de ne diyorsa derdik. Gerçekten Allah devletimize zeval vermesin. Kolay mı? 1240 tane şantiye, 110 bin çalışan. Şu anda Türkiye genelinde 400 bine yakın konut inşaatı devam ediyor. Bunlar kolay sayılar değil, söylemesi kolay. 4 bin 333 tane köyde köy evine devam ediyoruz. Haliyle bütün bunların hepsi maddi bir bedeli var bu işin. Parayı buluyorsunuz, bazen işçilik gerekiyor, malzeme gerekiyor, yer gerekiyor. Bütün bunları organize etmek de Çevre Şehircilik Bakanlığı'na düşüyor. Biz bir taraftan TOKİ'miz, bir taraftan Emlakkonut'umuz, bir taraftan yapı işleriyle adeta bir seferberlik ilan ettik. Buralardayız. Hiç çıkmıyoruz. Bu konutlar bitinceye kadar, en son vatandaş da evine oturup Allah sizden razı olsun deyinceye kadar inşallah buralarda olmaya devam edeceğiz.

 

Şimdi şehirlerde bir taraftan rezerv alanlarda çalışıyoruz. Yani hazineye ait arazilerde, zemin etütlerini yaptırıyoruz. Uygun şekillerde orada konutlar yapmaya devam ediyoruz. Bir taraftan şehir merkezlerine geliyoruz. Şehirlerin meydanlarını yapıyoruz. Ona açılan ana caddeleri ihya etmeye çalışıyoruz, iş merkezlerini inşa ediyoruz, yerinde dönüşümle ilgili krediler veriyoruz.

 

Şehirlerin meydanlarını çok özel bir çalışmayla yapmaya gayret ediyoruz. Biraz önce de söylediğim 110 bin kişilik bir orduyla bu işi yapıyoruz. Fakat eğer siz bunu yaptığınız yerde vatandaşa anlatmazsanız, onu ikna etmezseniz, yaptığınızın ne olduğunu izah edip de onu aydınlatmazsanız bir müddet sonra size başka türlü o iş belki de bazen protesto olarak dönüyor. Ben bütün illerimizde bu toplantıları yapıyorum. Bugün de özellikle Ankara'daki bütün gazetecilerin veya gazetelerimizin, televizyonlarımızın temsilcilerini davet ettim. Sizler de gördünüz. 50 kişi kadar bir arkadaş grubuyla geldik. Bütün arkadaşlar vardı. İçlerinde her görüşe mensup insanlar da vardı. Onların da şahitliğinde bu toplantıyı yaptık.

 

Ben gittiğim illerde özellikle önce belediyelerimizle bir organizasyon yapıp onları dinliyorum. Sıkıntıları var mı? Ben neler yapabilirim? Nihayetinde İller Bankası falan bize ait ve işlemleri de biraz bizim bakanlığımızla. Onlar için yapabileceğim bir şey varsa onları bir dinlemeye çalışıyorum. Sonra da bu gördüğünüz gibi toplantılara iktidar, muhalefet ne kadar milletvekili varsa davet ediyoruz. Belediye başkanlarımızın tamamını davet ediyoruz. Sivil toplum örgütlerini çağırıyoruz. Bazen uç fikirleri olan, belki de çok sağduyu sahiplerinin hoş görmeyeceği birtakım refleksler gösteren dernekler, vakıflar vesaire oluyor. Onları da davet ediyoruz. Muhtarlarımızı da tabii ki çağırıyoruz. Sonra da onları dinliyoruz. Ama öncesinde bir genel giriş yapıp sonra da o şehirlerde biraz önceki anlattığım faaliyetleri nasıl yaptığımızı söylüyoruz.

 

Bugün de dikkat ederseniz bir taraftan Vali Bey'e söz verip Vali Bey'in devlet adamlığı vasfıyla bütün bakanlıkların temsilcisi olması hasebiyle Sağlık Bakanlığı burada ne yaptı? Ulaştırma Bakanlığı ne yapıyor? Çalışma Bakanlığı, Aile Bakanlığı buralarda ne yapıyor? Onları tek tek anlattı. Sonra da Kültür Bakanlığımızdan bir arkadaşımızı rica etmiştik. Müzeler Genel Müdürü geldi. Özellikle Hatay'ımız tabii ki kadim bir şehir. Burada bir taraftan Habib-i Neccar gibi hepimizin mesela çok hoşuna giden orada tarihi geçmişi olan, Kur'an'da da adından bahsedilen bir camiden bahsediyoruz. Onun yıkıldığı, bir taraftan Ortodoks ve Protestan kiliseler var. Onların yıkıldığı, sinagogun yıkıldığı, tarihi meclis binasının yıkıldığı bir ortam var. O tarihi tescilli eserlerle ilgili Kültür Bakanlığı ne yapıyor, onu anlatmaya çalışıyoruz. Onların da çok hızlı çalışmaları var burada, gayretleri var.

 

Sonra bir taraftan yapılan imar planları, bizim bakanlık olarak buradaki yaptıklarımız, tek tek anlatıyoruz. Anlattıktan sonra diyoruz ki arkadaşlar bakın biz yapabildiklerimiz bunlar. Biz bir senedir bunlar üzerinde çalışıyoruz. Gelecekte Hatay'ımızı şöyle bir manzara bekliyor. Adıyaman'da diyorum ki Adıyaman'ı şöyle bir manzara bekliyor. Meydan projesi bu. Veya Kahramanmaraş'ta, Azerbaycan Mahallesi bu, meydan bu, konutlar şu. Şu kadar konut yapıyoruz. Şu kadar süre içerisinde bunları teslim edeceğiz. Şimdi söz sizde, buyurun diyoruz. Vatandaş da kalkıyor. Oradaki insanlar genellikle de oda veya STK'larımızın temsilcileri, vatandaşlardan duyduklarını aktarıyorlar. Öğrenmek istediklerini soruyorlar bir taraftan. Eleştirecekleri bir şey varsa eleştiriyorlar. Onlardan ders alacağımız şey varsa zaten ders alıyoruz biz veyahut da çoğunlukla da teşekkür ediyorlar. Bu toplantıyı bütün şehirlerde yaptığımız zaman biz şehrin de görüşünü almış oluyoruz.

 

Yaptığımız işlerin bir taraftan doğru mu yanlış mı gibi check edilmesini de sağlamış oluyoruz. Ben bu toplantıları çok faydalı gördüğüm için burada her halde dördüncü beşinci toplantıydı benim yaptığım Hatay'da. Ama diğer illerde de yapıyorum. Genellikle de insanlar kalkıyorlar, teşekkür ediyorlar. Yani nihayetinde deprem hepimizi birleştiren bir merhem gibi oldu. İktidarıyla, muhalefetiyle, insanların bir araya geldikleri ve şehirlerine yapılan her şey için artık siyaset dilini, politik dili bir kenara bırakıp doğruları söyleyeceği, iyi iş yapılmışsa teşekkür edeceği bir platform haline dönüştü bu.

 

Bütün bu 18 vilayetimizi kastederek söylüyorum. AFAD'ın şu ana kadar belirlemiş olduğu bizim için 400 bin civarında konut hak sahibi insan var. Bunlar teslim sayıları. 400 bin civarında konut yapmamız gerekiyor. Bir 50 bin kadar da iş yeri yapmamız gerekiyor. 450 bin ediyor. Ama biz bunu evet 500 bine tamamlamak istiyoruz. Sebebine gelince ara ara müracaatlar için veyahut da müracaatı kaçıranlar için AFAD gün açıyor, yeni müracaatlar oluyor. Veya mahkemelerden arkadaşlarımız karar alıp geliyorlar, hak sahibi oluyorlar. Bu sayı neredeyse 500 bine çıkacak gibi gözüküyor. Biz bunu esas alarak çalışmalarımızı yürütüyoruz. Şu anda 395 bin veya 400 bin civarında ihalesi yapılmış, devam eden veyahut da ihale yapılma aşamasında olan konutlarımız var. Bir 35-40 bin kadar da iş yerimiz var. Yani neredeyse bu sayıyı tutturacak kadar ihale sürecine girmiş olan bizim işlerimiz var. Bunun içerisinde tabii ki 76 bini teslim ettik. Bunun dışında önümüzdeki aydan itibaren de 15-20 bin civarında konutu her ay teslim edeceğiz. Sene sonunda teslim edeceğimiz konut sayısı 200 bini bulacak.

 

Şehir merkezlerinde, köylerde, rezerv alanlarda her yerde inşaat var. 1240 yerde şantiyemiz var dediğim gibi. 4 bin 333 köyde de inşaat var, işler yapılıyor.

 

Sene sonuna kadar 200 bini buluyoruz ama ondan sonra ne olacak? Önümüzdeki senenin ortasını biraz geçeceğimizi düşünüyorum. Sonuna kadar neredeyse herkesin hakkını verebildiğimiz bir ortam doğacak. Bütün insanlar konutlarına kavuşmuş olacak. Bütün iş yeri sahipleri de iş yerlerine kavuşmuş olacaklar. Neden gelecek senenin ortasını biraz geçer diye söylüyorum? Çünkü şu anda yer bulmakta zorlandığımız veya yere gittiğimizde işgalli, vatandaş hazine arazisi ama işgal etmiş, boşaltmak zorunda olduğumuz ve zorluk çektiğimiz… Bazen rezerv alanı ilan ettiğimizde içerisinde az hasarlı veya orta hasarlı binaların olduğu, planlamada sıkıntı çektiğimiz yerler epeyce var.

 

Bugün mesela bir konutların ilk gittiğimiz yerde zannedersem oradaki çalışma grubu üç ay kadar suyu çekmeye uğraştılar. Çok sıvılaşmış bir alan. Sonra da fore kazık çakmaya gayret ettiler. 500-600 tane orada konut yapılacaktı. 15 ila 24 metre arasında kazıklar çaktılar. Üç ay boyunca kazık çaktılar. Bu da çok maliyetli bir iş. Mesela Kahramanmaraş'ta Azerbaycan Mahallesi var. Bin konutu orada Azerbaycanlı kardeşlerimiz yapıyor. Bin kadar da bağımsız birimi biz yapıyoruz. 2000 konutluk yerde 15 ila 20 metre arasında fore kazıklar çaktık. Tam 40 milyon dolar harcadık. Sadece kazık çakmaya. Yani aradaki biraz kaygan olan, o balçık haline gelmiş olan yapıyı geçip aşağıdaki sert zeminlere kadar adeta saplamalar yapıyoruz. Beton çimento karışımı, demir karışımı. Onlar aşağıdaki sert zeminlere sapladığımızda üst taraflardaki sağlam zeminlerde zemin artı 2 gibi, 3 gibi, 4 gibi konutlar yapıyoruz. Aradaki balçık bölümü biz kazıklarla geçmiş oluyoruz. Allah korusun daha önceki yapıldığı gibi ki Azerbaycan'da öyleydi. Bir bodrum kat yaparak o balçıklar içerisine o konutları inşa edersek, deprem olduğunda o kaygan sıvılaşmış zeminde konutlar uçuşuyor adeta. Hepsi içeriye batarak, yan yatarak veyahut da olduğu yerde çökerek bütün insanların hayatına mal oluyor.

 

O yüzden bunları yaparken mutlaka zemin etütlerine dikkat ediyoruz, gerekirse fore kazıklar çakıyoruz ve biraz gecikse de bu işleri ihmal etmeden yapıyoruz. O zaman inşaata başlarken biraz gecikiyor ve bir sene süre veriyoruz. Bazen de müteahhit gruplarının zorlukları oluyor. Yüzlerce müteahhitle çalışıyoruz çünkü. Bir seneyi de geçen süreler oluyor. O yüzden gelecek senenin ortaları veya sonuna doğru inşallah bitiririz diye umut ediyorum.

 

Özellikle dört tane kırmızı çizgimiz var diye her yerde bahsediyoruz. Mesela dere yataklarının olduğu bölgelerde kimseler inşaat yapamayacak. Meclis normal çalışma gündemine döndüğünde, bugünlerde de olabilir veya gelecek sezon içerisinde bu dört kırmızı çizgiyi geçenler için, belediyeler için sorumluluk getireceğiz. Buna göz yuman yetkililerin de hapis cezasıyla, herhangi bir şekilde değiştirilmeden, dönüştürülmeden, paraya çevrilmeden teklif edeceğiz. Çünkü ciğerimizi yakıyor bu iş. Buna göz yumanlar da ceza çeksin, bunu yapanlar da ceza çeksin ki bir daha yapamasınlar.

 

Birçok şehirde artık fay hatlarının geçtiği yerler belli. Şimdi buradan fay hattı geçiyorsa siz buranın üzerine inşaat yapılmasına izin verebilir misiniz? Mesela biraz önce Azerbaycan Mahallesi'nden bahsettim. Ben orada boş bıraktım. 60 metreye kadar boş bırakılmasını istiyor bilim insanları. Ben 100 metre boş bıraktım.

 

Burada Asi Nehri'nin yanında evler vardı, tamamı yıkıldı. Orayı boş bırakıyoruz. Şimdi buralarda yapılaşmaya asla izin veremeyiz. Sıvılaşma aynı şekilde. Mesela Adıyaman Gölbaşı'nda sıvılaşan yerler var. Bu sıvılaşan yerlerde işte Asi Nehri'nin kenarında izin verirseniz bu eninde sonunda yıkılır demektir. Sonra aynı şekilde. Şimdi burada bakın bir tarafta Türkiye'deki Amanos Dağları diye biliyorum. İsmini yanlış söylemeyeyim hata etmeyelim. Bir taraftan da Suriye ile aramızı kesen bir dağ silsilesi var. İkisinin arasında da Amik Ovası var. Burada dağlardan aşağıya doğru inen haliyle biriken suların da yüz yıllar boyunca yapmış olduğu yollar var. Bu yollarda su yolları, dere yolları, ufak ufak oradan akan yerler. Şimdi siz buralara eğer hele hele zeminle buluştuğu yerlere imarı verirseniz, imarı açarsanız, bunun sonu ne olur? Buralar nihayetinde kumsal haline gelmiştir, yumuşak zeminlerdir. Dere yataklarının olduğu yere de verilemez.

 

Özellikle de bundan sonra yapılacak her bir konutta mimarlıktan başlayarak mühendisliğe, statiğinden bu işin elektriğine, makinesine kadar herhangi bir projede ve uygulamasında sıfır tolerans. Artık 'bir şey olmaz, bir kat daha devam et, ondan ne olur ki' yok. Sıfır tolerans… İşte bu konulara dikkat ettiğimizde inşallah bir daha ciğerimiz yanmayacak diye düşünüyorum ben.

 

Yıl sonuna kadar 200 bin konutu yetiştirme hedefi

Hedef hala masada. Cumhurbaşkanımız o sözü verdi. Her türlü yerine getireceğiz, inşallah sözünü yere düşürmeyeceğiz. Gelecek sene ortalarında da tüm hak sahiplerinin haklarını verecek kadar gayret edeceğiz.

 

O günlerde o kadar çok fedakarlık eden insanlar gördük ki… Mesela kumbarasındaki paraları bozdurup AFAD'ın hesabını yatıran çocuklar mı dersiniz, haccını erteleyerek "Allah nasip ederse ben daha sonra giderim. "Şu parayı ben depremzedelere vereyim." diyen abiler, anneler mi dersiniz...

 

Beni duygulandırmıştı mesela, Server Beşirli ismi yanlış hatırlamıyorsam. Azerbaycan'dan eski Hacı Murat arabası, yataklar, yorganlar, yiyecekler doldurmuş, yola çıkmış. Azerbaycan'dan buraya kadar o araba gelir mi ben bilmiyorum. Ama içi içini yiyor adamın, durdurmuyor yerinde. Buralara kadar getirip yardım etmeye çalışıyor.

 

Başka bir afette biz de yardım topluyorduk. "Eve gidelim, sana dedim ben elimde biriktirdiğim parayı vereyim." dedi bir yaşlı ağabey. "Abi dedim, yarın alırım. Bir gün alırım. Ne olacak ki, önemli değil." dedim. "Yok yok şimdi vermeliyim." dedi. Evine çıktık. Gözümle şahit olduğum bir hadise. İçeriden gitti oklava getirdi. Aşağıya eğildi yatağın. Köşeye, çıkına sarmış, hac parasını atmış öyle köşe, yatağın alt tarafına. Oklavayla çekerek aldı. Dedim ki, "Abi niye ısrar ettiniz? Yani yarın alsak ne olurdu ki?" "Hayır, ben bugün niyetlendim vermeliyim bu parayı. Yarına kalsa şeytan beni döndürür." dedi. O kadar etkilendim ki…

 

Evet, bir taraftan bu gördüğümüz fedakarlıklar bizim şevkimizi, iştiyakımızı arttırıyor. Bir taraftan konteyner kentlere gidiyoruz, insanların oradaki duygusallığı bizi gerçekten perişan ediyor. Ben bir iki yerde söyledim ama İslahiye'de evler dağıtıyoruz. Bir hanım kardeşimiz geldi böyle 40'lı, 50'li yaşlarda. Dedi ki, "Abi ben evi buradan istiyorum." dedi. "Ya dedim, buradan istiyorum olur mu? Kura çekeceğiz kardeşim. Kurada ne çıkarsa bahtına, ne yapalım yani?" "Hayır." dedi, "Ben buradan istiyorum." Israr ediyor. "Devletsiniz, vermeyecek misiniz?" diyor, "Bir tane ev." diyor. "Ya vereceğiz kardeşim." diyorum. "İnsanlara, herkese beğendirme usulüyle verirsek, aldıktan kalkamayız." Dedi ki, "Abi, şu karşıda mezarlık var. İki evladımı yitirdim. Eşim de orada yatıyor. Ben her gün kalkacağım, onlara bakacağım, selam vereceğim. Sonra ben onlara Fatihalar okuyacağım, her gün buradan mezarlığa gidip geleceğim. Bana bir ev çok mu görüyorsunuz?" dedi. Kalakaldık orada. Yani böyle olunca biz biraz daha duygusallaşıyoruz ve gerçekten gece gündüz demeden çalışıyoruz. Birçok pazar günleri buradayız, bakanlıktayız.

 

Bir bakan yardımcısı arkadaşımızı sırf deprem bölgelerine görevlendirdik. Haftanın zannedersem üç gününü burada geçiriyor. Şimdi mesela Kültür Bakanlığı ile koruma amaçlı imar planları konusunda bir tartışma konusu vardı. "Oturun çözün." dedik. Şimdi ona çalışıyor. Yarın bazı mahallelere muhtarlar davet ettiler, Bakan Yardımcımız o mahallelere gidecek. Oradan yer tespit yapamadığımız bir iki mahalle vardı. Gidip onları tespit edecek. Herhalde 10 günde bir falan Ankara'ya ancak geliyor. Zaten bu bölgeye görevlendirirken de bu sözü alarak arkadaşımızla işe başlamıştık. Gerçekten yaptığımız işin bir taraftan tabi ki bu tür sorumluluğunu hissediyoruz ama bir taraftan da yapmış olmanın manevi huzuru da bizi doğrusu çok rahatlatıyor.

 

Biz başta TRT’ye, sizlere özellikle çok teşekkür ediyoruz. Bir de neredeyse bütün medya grubu arkadaşlar bizim çalışmaları hep yansıttılar. Arada ideolojik takıntılı gruplar var. Onları ne yapsanız bir türlü zaten yaranamıyorsunuz. Hiç söylemeye de gerek yok ama büyük bir geneli yapılan çalışmaları doğru bir şekilde yansıttılar. Çok teşekkür ederiz.

 

Evet tam 4 bin 333 köy diye bahsediyoruz. Bunun 100 bin civarında köylerde hasarlarımız var. Bunların 35-40 bini neredeyse bizim bildiğimiz klasik usulle yapılmış. Ama bir deprem şurası yaptık. Hocalarımız deprem şurasında dediler ki bu köy evleri bir daha yıkılmasın diyorsanız bunu artık çelikten yapın. Belki çok katlı için yeni bir teknoloji ister. Türkiye çok hazır olmayabilir ama köy evlerinde çok rahat yapabilirsiniz. Sonradan biz de gerçekten bir araştırma yaptık ki bine yakın firma bu çelik köy evlerini yapabilme istidadına sahip. Bine yakın firma…

 

Buralarda da genellikle her bir ev için 4,5-5 ton civarında çelik gidiyor. 1,2 milim kalınlığında biz hafif çelik diye tabir ediyoruz ama bükebilmek, kırabilmek mümkün değil o çeliği zaten. O çelikten, birbirlerine rapt edilmiş çeliklerden yapıyor. Şu görüldüğü gibi neredeyse el sokmak mümkün değil aralarına. Bunun depremde yıkılabilmesi mümkün mü? Bir de bu aralıklara 10 santim kalınlığında taş yünü koyuyoruz. Dış tarafına betopan yapıyoruz, iç tarafına OSB alçıpan geçiyoruz. Çatıya da aynı şekilde. Bunlar hem ısı yalıtımlı oluyor. Bir taraftan da Allah vermesin 8-9 şiddetinde, neredeyse yerin hopladığı bir ortamda deprem olsa bu evlere hiçbir şey olmuyor. Bu kadar sağlam evler. Tam evladiyelik diye tarif edilebilen evler diye düşünüyorum.

 

Bu evlerden de şu anda 35-40 binin neredeyse ihalesini bitirdik. Bunlara da genellikle 6 ay gibi bir süre veriyoruz değişik firmalara. Yüzlü ihaleye çıktık biz. Yüzlü, yüzlü gruplar çok rahat yapıyorlar. Alt tarafta da su basman seviyesinde neredeyse 1 metreden fazla, 1-1,5 metre arası su basmanı da yapıyoruz. Kar olduğunda köyde 1 metre bile kar olsa içeriye tesir etmesin diye aşağı tarafta betonlu, demirli su basmanı yapıyoruz.

 

Depremden sonra, İller Bankası tarafında bir çalışma başladı. Arkadaşlarımız 11 tane ilimizde, depremden en çok hasar gören illerimizde ve ilçelerimizde altyapı olarak ne zarar varsa hepsini tespit ettiler.

 

Hatay için söylüyorum mesela. 1100 kilometreden fazla burada içme suyu hattı yapmamız lazım, 900 kilometreye yakın kanalizasyon hattı yapmamız lazım, 13 tane burada su deposu yapmamız gerekiyor, 5 tane de arıtma tesisi. Bütün bunları bizden istediler. Galiba 9-10 ilçenin ihtiyacı var. Yani İskenderun, Kırıkhan, Hassa, Payas, hepsinde vardı. Samandağ, Defne, Antakya, Reyhanlı'yı biz kendi imkanlarımızla yaptık ama 64 milyar liralık bir kaynak ayırdık.

 

Daha önceki, birkaç ay önce bu seçimlerden önce, belediye başkanlığı yapan arkadaşlarla tek tek görüştük. Bu projeler üzerinde çalıştık. Kendileri de "Doğru, bizim eksiğimiz bu. Bir an önce yapılması lazım" diye ifade ettiler. Bunları da program aldık. Şimdi bugünlerde ihalelerine başlıyoruz. Açık ihale, kendine güvenen güçlü müteahhit gruplarımız girebilirler ihalelere. Bu bölgelerdeki altyapıyı da baştan sona yenileyeceğiz.

 

Yani daha çok içme suyu hattı ve onun arıtma tesisi, kanalizasyon hattı, atık su arıtma tesisleri, ileri biyolojik olmasını istiyoruz özellikle ve depo inşaatlarından oluşan böyle bir kaynak. Bu bedeli biz hükümet olarak kendimiz karşılayacağız. Ama hiçbir belediyeyi borçlandırmayacağız. Hatay için de 14,2 milyar gibi bir rakamı sadece altyapı için, merkez yani Antakya ve Defne aynı zamanda ilçeler için ayırdık. Onu da harcayacağız. Burada hangi şehir için ne kadar harcayacağımız da zaten belli. En yüksek hasar Hatay'da. Sonra Kahramanmaraş, Adıyaman, Antep, Malatya diye devam ediyor.

 

Bunu yaptığımızda burada CHP'li belediye vardı. Yani 14,2 milyarlık bizim kaynak ayırdığımız dönemde Lütfü Bey ile konuşarak bunları zaten ayarladık. Biz hiçbir zaman demedik ki "Biz AK Parti hükümetiyiz, orada CHP var, bizden ne, gidin başınızın çaresine bakın." Öyle bir şey diyebilir miyiz? Asla aklımızın ucundan bile geçmedi bu. Ayrıca şehir merkezlerinde yaptığımız inşaatlarda aynı şekilde davrandık orada. Burada mesela Adana Belediyesi'ne de pay ayırdık, başka belediyelere de ayırdık. Bu zaten, iktidarına muhalefetine bakmadan yapılacak bir iş diye düşündük ve bu şekilde de devam ediyoruz.

 

Emek-Aksaray Mahallesi'ndeki kentsel dönüşüm tartışmaları

2016 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam. İlk yılıydı benim bakanlığımın. Antakya Belediye Başkanı ismini de hatırlıyorum. İsmail Kimyeci diye mimar bir arkadaştı. AK Partiliydi. Dedi ki Sayın Bakanım bana yardım ederseniz burada harabe haline gelmiş bir mahalle var. Ben burayı dönüştürmek istiyorum. Hesaplamaları yaptım, vatandaşla konuştum, çoğunluğunu sağladım. O zaman da çoğunluk üçte iki ile devam ediyordu. Üçte ikiyi geçmişti yüzde 80'lere gelmişti neredeyse anlaşma. Gelin lütfen dedi yıkım yapalım ve işe başlayalım. Tarihi ayarladık, bir ikindi vakti o mahalleye gittiğimizde doğrusu biraz şaşırdım. Çok büyük bir kalabalık var, 3-4 bin kişi insan var. Ama bakışlar çok soğuk. Sloganlar var, biraz pankartlar var.

 

Yerimize oturduk, belediye başkanı çıktı. Bir hoş geldiniz konuşması yapacak İsmail Bey.

Ama etraftan küfürler başladı. Ömrümde bu kadar galiz kötü küfür duymadım ben.

Adamcağız ne yapacağını şaşırdı, dili dolaştı. Gerçekten konuşmakta zorluk çekti ve hoş geldiniz yarım yamalak dedi indi.

Galiba bir milletvekili arkadaşımız çıkmıştı bu arada konuşmaya. Çıktım kürsüye.

Dedim ki siz kentsel dönüşümün yapılmasını istemiyor musunuz? Hayır istemiyoruz dediler kenardakiler. Örgütlenmiş tipler. Tamam yapmayız dedim ya rahat olun bir. Gençler bak dedim yorulmuşsunuz. Pankartlarınızı okuyayım. Bizim de gördüğümüze inanın. İndirin ya siz de oturun dedim bir rahat edin.

 

Biraz sohbet edelim sizinle. Sloganlarını okudum tek tek. Bize hakaret ediyor, kızıyor falan. Sabırla okudum. Okudum anladınız mı? Oturun dedim ya. Siz de oturun.

 

Bazı ablalar çok öfkeli niye olduğunu da anlamadım ama onlara da rica ettim oturdular. Sonra dedim ki bak rızasız lokma haram. Ben evlerinizi almayacağım. Yıkmayacağım. Devlet gücüyle buralarda bir şeye girmeyeceğim ama dedim beni bir 10 dakika dinleyin siz. Ankara'dan geldim buraya. İşim de çok vallahi boş gezmiyorum, sizin için geldim.

 

Sonra da onlara ben Türkiye'de üç tane çok önemli fay hattı olduğunu anlattım. Ders anlatır gibi. Fay hatlarından birisi de dedim Van Gölü civarından doğuyor, yukarıdan aşağıya doğru Malatya, işte Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay'a geliyor. Bakın birisi Kuzey Anadolu Fay Hattı, şu şekilde devam ediyor. 39'da şurada bir deprem var. 42'de, 45'te devam ediyor bu. Tosya'nın Niksar falan. Mesela Abant Gölü'nde 1957, Bolu Abant'a geldiğinde ve 99'da burada patlıyor.

 

Şimdi dedim şurada bir hat var. Bu aşağıdan dedim ta Akdeniz'e doğru iniyor. Şu fay hattı tam sizin bulunduğunuz yerin üzerinden gidiyor.

 

Burada yakın zamanda bir deprem olacak. Ben bilmiyorum, kain değilim, ne zaman olacağını da söyleyemem. Akşam sabah da olabilir, 10-20 sene sonra da olabilir. Ama bu deprem geldiğinde emin olun hiçbiriniz hayatta olmayacaksınız. Bak sevdikleriniz gidecek, çocuklarınız gidecek. Ne olur, rica ediyorum sizden. Gelin bu kentsel dönüşüme mani olmayın. Belediye başkanı eğer yanlış hesap yaptıysa ben düzelteyim. Size az vermişse ben çok vereyim.

 

Yalvarır gibi anlattım ben.

Sonra da dedim ki hatta hiç unutmuyorum, bak şu kentsel dönüşüm ofisi diyor burada bir büro var. Oraya gidip oturacağım. Sabah 9'da uçağım var. 8 buçuğa kadar buradayım sizi dinleyeceğim, hadi gelin. Hesaplarda bir yanlışlık varsa, belediyeye biraz para kalıyorsa onu da vereyim ben size.

Saatlerce oturdum ikna etmeye uğraştım. Fakat vatandaşı normalde ikna edebildiğimiz halde, o terör grupları, sivil toplum örgütü adı altında örgütlenmiş olan o gruplar, ideolojik takıntılı tipler ki o dönem eski belediye başkanları da vardı içlerinde, mani oldular ve bana burada kentsel dönüşüm yaptırmadılar.

 

Deprem günü sabah ben birkaç yeri aramaya çalıştım. Herkes gibi televizyonlara takılıyorum, sağa sola arıyorum. Memleketimdeydim, pazar sabahıydı galiba. İlk Gaziantep'i aradım. Fatma Hanım hüngür hüngür ağlıyordu, duygulanmış. Sabah namazı vakti ta İslahiye'den sesi geliyordu. Nurdağı'na gitmişti. Oradaki durumu anlatıyordu bana belediye başkanı, sorumlu bir insan.

 

Sonra merak ettim bu Emek Aksaray Mahallesi ne oldu acaba dedim ya. Gidip dil döktüğüm, yalvardığım, emek verdiğim yer ne oldu acaba? Buraları aradım. Yetkili arkadaşların çoğuna ulaşamıyorum, telefonları kapalı. Sonra ulaştığım insanlar dediler ki o mahallede taş üstünde taş kalmadı. O mahalle yok olmuştu, bir kişi bile yaşamıyordu.

 

Şimdi o mahallede biz inşaatlara başladık. İyi bildiğim için ilk inşaatları da oradan başlattım kıyamadığım için. Şu anda 5 bin 700 civarında orada konut yapıyoruz. Ne olurdu? 5 sene önce bana mani olmasanız. 6 sene önce bana izin verseniz de yapsaydım. Şu anda insanlar yaşasaydı, cıvıl cıvıl o mahallede herkes otursaydı. Ama ne yazık ki mani oldular.

 

İnsanlarımız ölmeden deprem geldiğinde huzurla evlerinde oturabilsinler diye bir gayretimizin olması lazım. Kentsel Dönüşüm Genel Müdürlüğü vardı bizde, teşkilatı değiştirdik. Bir taraftan bütün Türkiye ile ilgilenen Kentsel Dönüşüm Genel Müdürlüğü'nü koruyoruz. Ama bir taraftan da Marmara Bölgesi ile ilgilenecek özel bir birim dizdik. Merkezi İstanbul'da daha çok İstanbul'la ilgileniyorlar ve bütün işleri İstanbul bunların. Bunu ayırmakta çok iyi bir hareket yaptık. Çünkü tek bir genel müdürlükten hem İstanbul'u hem tüm Türkiye'yi takip edebilmek çok zordu.

 

Bir taraftan da durmadan maliyeden para istemeyelim diye Taşınmaz ve Kaynak Geliştirme Genel Müdürlüğü diye bir genel müdürlük ihdas ettik. Çünkü hazine arazilerine biz sahibiz, bakanlığımız uhdesinde milli emlak. Orada da bu kaynakları geliştirelim, bir kaynak temin edelim, finans temin edelim. Bunu da kentsel dönüşümde kullanalım istedik. Evet böyle bir teşkilat şemasıyla çıktık ama bir taraftan da bizim 2012 yılından beri uygulanan bir yasamız var. Kentsel Dönüşüm Yasası, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla çıkar. O günden bu tarafa 2 milyon 250 bin dönüştürürüz. Şu anda 452 bin inşaatla devam ediyor. Ama bu bize yetmiyor, bu bizi kesmiyor.

 

Bizim önümüzü kesen, daha çok kanuni olarak engel çıkaran birtakım mevzuat vardı. Onları da değiştirdik. Mesela eskiden bir mahallede kentsel dönüşüm yapacaksanız üçte iki çoğunluk sağlayacaktınız veya bir binada. Şimdi yüzde 50 artı 1'i sağladığınızda işe başlayabiliyorsunuz. Eskiden en çok canımızı yakan ve önümüzü kesen iş Tebligat Kanunuydu. Herkesi bulacaksınız, imzasını alacaksınız, tebliğ edildiğine dair bir belge olacak, sonra işe başlayacaksınız. Tamam da ev kitli veya kapıyı açmıyor, almıyor veyahut da kentsel dönüşüme mani olmak için üzerindeki tapunun bir kısmını Kenya'da oturan bir vatandaşa, oğluna satıyor. Kenya'daki vatandaşı bulun hadi tebliğ edin de göreyim. 5 sene geciktirmeler vardı.

 

Bakın İstanbul'da bir Fikirtepe örneği vardı. Çok insanın canı yandı. Hala işin içerisinden çıkamadık. Nihayetinde vatandaşla müteahhit arasında bir ilişki, birisi evini veriyor, öbürü de evini yapacak. Devlet olarak bize ne deyip kenara çekilebiliriz. Ama binlerce insan mağdur olunca devlet olarak orada da girip çözüm bulmaya çalışıyoruz. Orada da bir sürü sıkıntılar doğdu. Orada en çok gördüğüm ve canımı yakan sıkıntılardan birisi de ideolojik takıntılı grupların veya avukatların gidip bir davayı alıp bayraklaştırıp senelerce işe mani olmalarıydı. Bir fotoğraf vardı, kocaman bir alan boşalmış, bembeyaz toz toprak halinde duruyor. İçinde bir gecekondu var. Onun hakkını savunan arkadaşlar onu kutsallaştırp sonra mani oluyorlar işe. Büyük büyük de beyanatlar veriyorlar. "Efendim bu tapu hakkı var ya kutsaldır. O yüzden buranın hakkı çok önemli." Tamam kardeşim anladım orada içinde oturulmayan gecekondunun tapu mülkiyet hakkı çok kıymetli ve önemli de evini boşaltıp dışarıda kiralarda can veren 1000 tane insanın hakkı hiç mi önemli değil? Hayat hakkı hiç mi önemli değil? Senelerce mani oldukları yerlerde birçok müteahhidi batırdılar, insanları da mahvettiler.

 

Şimdi bütün bunları bildiğimiz için işte biz yasayı daha kolay, daha pratik, daha iş yapıcı bir hale getirebilmek amacıyla epeyce bir madde de düzenledik. Şimdi de önümüze bakıyoruz ve iş iyice hızlanıyor. Bir de ayrıca bizim hükümet olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın da özellikle tasvipleriyle, talimatlarıyla orta vadeli bütçeye İstanbul'un dönüşümü için tam 485 milyar lira para koyduk, kaynak koyduk. Evini dönüştürmek, değiştirmek isteyen herkese 1,5 milyon lira gibi neredeyse tamamı hibeye yakın bir para veriyoruz. Bu da herhalde İstanbul'un dönüşümünü en hızlı bir şekilde yapacak önemli bir formül diye düşünüyorum.

DİĞER HABERLER