Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, "Karadeniz'in tam göbeğinde suyun altında bir enerji üssü kuruyoruz. Denizdeki boru hattı çalışmaları yüzde 97 oranında tamamlandı" dedi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, TRT Haber özel röportajında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bakan Dönmez, açıklamalarında şunları kaydetti;
Biz özellikle son yıllarda hep ulusal iletim şebekemizi alt yapımızı güçlendirdik. Hem de özellikle komşu ülkeler Avrupa pazarı bakımından baktığımızda onların arz güvenliğini güçlendirecek önemli roller üstlendik. Bunlar TANAP, TürkAkım gibi projeler. Biz alt yapımızı güçlendirirken bir defa yeni kaynak girişlerini sağladık. Boru hatları ile Rusya'dan, Azerbaycan'dan, İran'dan doğal gaz alıyoruz. Önceden bunlar birer hat olarak gelmişti. Şimdi biz bunların sayılarını ve kapasitelerini de artırdık. İran'dan tek boru hattı ile geliyor evet, Azerbaycan'dan sadece Bakü-Tiflis-Erzurum hattı vardı. En son buna TANAP da eklenmiş oldu.
TANAP hem Türkiye'ye gaz taşıyor, hem de Avrupa İtalya'ya kadar giden bir boru hattından bahsediyoruz. Keza Rusya'dan biz eskiden batı hattı dediğimiz Ukrayna-Romanya-Bulgaristan üzerinden aldığımız bir boru hattı vardı. Akabinde Mavi Akım devreye girmişti Samsun'dan. Şimdi ise TürkAkım-2 hat devreye girmiş oldu. Bunlardan birisi doğrudan ulusal iletim sistemimize bağlı, TürkAkım-2 adını verdiğimiz diğer boru hattı Bulgaristan üzerinden yine Avrupa'ya gaz tedariği sağlayan bir proje.
Sadece bunlarla da kalmadık aslında, LNG kapasitemizi işleme kapasitemizi artırdık. Sadece iki tane LNG kara terminali varken biri İzmir'de diğeri Marmara Ereğlisi'nde, bunlara biz iki tane de FSRU ismi verdiğimiz gemi üzerinde gazlaştırma imkanı olan iki ünitemizi devreye aldık. Biri Hatay Dörtyol'da diğeri de yine İzmir Aliağa'da. Bir üçüncüsü de yıl sonuna kadar tamamlanacak Saros'da terminal işlemleri bitti oraya da tabi gemi FSRU ile ilgili araçlarımız görüşmelerimiz de devam ediyor. Yine yer altı depolarınız olmazsa kış aylarında yoğun tüketimin olduğu anlarda sistemin dengesini koruma imkanınız olmaz. Bunun için de ne yaptık, Tuz Gölü devreye girmiş oldu 3-4 sene önce. 1,2 milyar metreküplük doğal gaz depolama kapasitemiz var. Orada kapasite artırma çalışmalarımız devam ediyor. 2 yıl içinde oradaki kapasitemizi 5,4 milyar metreküpe çıkartacağız. Silivri'de yer altı depomuz vardı yaklaşık 3 milyar metreküplük oradaki çalışmalar da tamamlanmak üzere. Yıl sonuna kadar oradaki kapasitemizi de 4,6 milyar metreküpe çıkartacağız.
Biz bu alt yapımızı güçlendirirken, sadece Türkiye'deki talebi karşılamak üzere değil, aslında Türkiye jeopolitik pozisyonu ve coğrafyası itibarıyla da kaynak ülkelere yakınlığı ve talep ülkelere yani tüketim noktalarına yakılığı itibarıyla son derece stratejik bir yerde bulunuyor. Artık bunu sadece biz söylemiyoruz, hem talep tarafındaki ülkeler, komşu ülkeler başta olmak üzere hem de bize gaz tedariki yapan kaynak ülkeler artık Türkiye'nin bu stratejisinin bir an önce hayata geçirilmesi noktasında da niyetlerini ifade ediyorlar. İşte gaz merkezi aslında ifadesi de buradan doğdu.
"Türkiye gaz ticaretinin dağıtımının da yapılacağı bir merkez olacak"
Türkiye sadece gazın ticaretinin yapılacağı bölge ve merkez olmayacak. Aynı zamanda dağıtımının da yapılacağı bir merkez olacak. İstanbul'da şu anda bizim bir ulusal enerji piyasasını işleten bir borsamız var. Günlük elektrik ve doğal gaz tarafında toptan doğal gaz piyasası da orada çalışıyor. Şimdi biz oradaki teknolojik alt yapımızı bu yeni merkez için de kullanacağız.
"Karadeniz gazıyla birlikte kendi gazımızı da sisteme vereceğiz"
Dağıtım merkezi ağırlıklı olarak Trakya'da olacak. Çünkü birçok boru hattının girdiği yer orası. Yine doğudan gelen boru hatlarının büyük kısmı aslında batıda termine oluyor sonlanıyor. Bu yönler itibarıyla baktığımızda ciddi bir potansiyel olduğunu söyleyebiliriz. Biz tabi kaynak ülkelere yakınlıktan bahsederken aslında bir taraftan da kaynak ülke olma yolunda da ilerliyoruz. Karadeniz gazı ile birlikte aslında kendi gazımızı da sisteme dahil etmiş olacağız. Oradaki ihtiyaçlara göre bu gazın ihracatı bile gündeme gelecek. Burada önemli olan şu; Kaynak çeşitlinin oldukça fazla olmuş olması ve gazın gaz ile rekabetine bir ortam oluşturulması en önemli araç ve avantaj olarak değerlendiriyoruz.
Bugün Avrupa'daki birçok hub noktalarına baktığımızda da bizim kadar kaynak girişi olmayan birçok ülkede aslında sınırlı sayıda kaynak girişiyle bu hubları yani merkezleri işletmeye çalışıyorlar. Biz birçok ülkeden kaynak girişi yapacağız ve çok daha avantajlı çok daha rekabetçi fiyat belirlemiş olacağız.
"LNG olarak baktığınızda birçok esnekliğe sahibiz"
Rusya tabi önemli bir aktör, önemli bir kaynak ülkesi. Daha düne kadar Avrupa'nın kullandığı gazın üçte birini Rusya sağlıyordu. Bizim de baktığımızda tüketimimizin içerisinde yüzde 40'lar mertebesinde Rus gazının ağırlığı var. Fakat tek kaynak ile bu merkezleri işletmeniz mümkün değil. Önemli bir aktör olması lazım ama bunun yanı sıra işte Hazar Bölgesi'ndeki başta Azerbaycan olmak üzere oradaki gazların Türkiye'ye getirilmesi, İran gazı geliyor, keza Irak'ta bir takım çalışmalar var. Aslında bizim Irak sınırına kadar giden bir boru hattımız var. Orası yeni bir alternatif olabilir. Yine LNG olarak baktığınızda birçok esnekliğe sahibiz. Körfez ülkeleri yani Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Umman buraya gaz gönderebilir ki nitekim görüşmeler yapıyoruz.
"Kaynak girişi ve çeşitliliği en zengin olan ülkelerden birisiyiz"
Gelelim Akdeniz'e, Cezayir'den zaten alıyoruz. Libya ile temaslarımız var. Mısır'ın, İsrail'in gazı da gelebilir uygun şartlar sağlanırsa. Hatta Türkiye Afrika'da Nijerya'dan gaz alabiliyor. Yine belki birçoğumuzun bilmediği Amerika'dan biz LNG alabiliyoruz. Zaman zaman Asya Pasifik pazarlarından gaz alternatifleri ve teklifleri alabiliyoruz. Bu yönü ile baktığımızda dünyadaki emsal merkezlere göre kaynak girişi ve çeşitliliği en zengin olan ülkelerden birisi neredeyse 15'e yakın ülkeden gaz girişi var. Bu bir avantaj, tabi konu sadece arz tarafı ile de sınırlı değil. Yarın bu getirdiğiniz gazın kullanılması ve satın alınması lazım. Bu yönü itibarıyla baktığımızda başta Balkanlar olmak üzere yani Avrupa'nın güneydoğu ve doğusundaki ülkeler olmak üzere. Onların da zaman zaman bizimle temasa geçtiğini ve Türkiye'den gaz alma taleplerini olduğunu ben geçmişte de ifade etmiştim. Onları da yine bir masa etrafında toplayacağız. Burada kazan-kazan mantığı ile herkesin anlaşabildiği uzlaşabildiği, şeffaf, güvenli bir pazar ve piyasa oluşturma hedefi var.
Bununla alakalı hazırlıklarımızı yapıyoruz. Yıl sonuna kadar önce kendi yol haritamızı çıkaracağız. Muhtemelen de belki ocak-şubat gibi de bir uluslararası gaz konferansı düzenlemek suretiyle hem kaynak ülkelerini hem de talep, kullanıcı ülkeleri bir araya getirmek suretiyle bu pazarın işletilmesi için gerekli olan görüş ve fikirleri alacağız. Sonrasında da zaten hızlıca bunu devreye koyacağız.
Rusya ile bizim tabi ticaretimiz çok yönlü olarak devam ediyor. Enerji en büyük kalemlerden birisi şüphesiz. Turizm var, gıda var, diğer emtia fiyatları var. Öteden beri de neredeyse yaklaşık 5-6 yıldır her iki lider de milli paralarla ticaretin önünü açma yönünde niyetlerini ifade etmişlerdi. Gelinen bu noktada aslında süreci biraz daha hızlandırmış oldu. Son görüşmelerimizde bir mutabakat söz konusu. Bununla alakalı olarak tabi teknik bir takım çalışmaların da tamamlanması gerekiyor. Kısmen Ruble üzerinden ticaret başladı. Bunu önümüzdeki aylarda biraz daha yoğun bir şekilde göreceğiz. Her iki tarafta da bu konuda bir görüş birliği söz konusu. Tabi bu milli paralarla oluyor olması ülkelerin diğer yabancı dövizlere, para biriminden olan ihtiyaçları da azaltmış olacak.
Enerji ürünleri özellikle petrol, doğal gaz stratejik emtialar arasında sayılıyor. Dolayısıyla bazen paranız olsa bile alamayabilirsiniz. Bazen çok miktarda kaynağınız olabilir ama satın alamayabilirsiniz. Sattırmazlar, yani pazarlara erişiminizi engelleyebilirler. O açıdan özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın bu bölgelerle olan sıkı siyasi, iktisadi iş birliğinin meyvelerini de alıyoruz. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Daha önce Körfez ülkelerinden LNG ticaretimiz vardı başta Katar olmak üzere. Şimdi en son geçtiğimiz aylarda Umman'a bir ziyaretimiz söz konusu oldu. Oradan belki LNG ticaretini başlatma imkanımız var. Geçtiğimiz hafta Birleşik Arap Emirlikleri'ndeydik oradan yine öyle bir imkan olduğunu değerlendirdik. Endonezya, Malezya'ya gittik. Onlar da doğal gaz üreten ticareti yapan ülkeler. Onlar tabi daha çok Asya Pasifik pazarlarına yakın olduğu için eğiliyorlar.
"Malezya ile petrol ve doğal gaz üretimine ilişkin iş birliğinde prensipte görüş birliğine vardık"
Ancak şöyle bir gelişme de oldu, özellikle Malezya için söyleyim. Hem Malezya'da petrol, doğal gaz arama ve üretimine ilişkin hem de Türkiye'de iş birliği yapabilir miyiz? Bunları konuştuk. Prensipte de görüş birliğine vardık. Bizim şimde yeni stratejimiz şu şekilde ilerliyor; Bu ülkelerle yani bizim gaz veya petrol satın aldığımız ülkelerde o sahalarda üretimde de pay almak gibi bir düşüncemiz, niyetimiz var. Onlar da buna son derece pozitif bakıyorlar. Biz onları da Türkiye'ye davet ettik. Türkiye'deki petrol ve doğal gaz arama, üretimde birlikte iş birliği yapabiliriz diye. Özellikle Afrika başta olmak üzere birçok ülkeden bize son dönemdeki bu bizim denizdeki operasyon kabiliyetimizi artırmamızdan dolayı çok teklif geliyor. Oralarda da yine bu dost ve kardeş ülkelerle birlikte hareket edebiliriz. İşte yarın bir Cezayir seyahatimiz olacak, yine orada bizim LNG aldığımız, petrol aldığımız, petrol ürünleri aldığımız önemli bir ülke. Orada da bazı projeler var. Onlar da bizi davet ettiler. Bu ülkelerle biz karşılıklı iş birliğine üçüncü ülkelerdeki iş birliğini masaya yatırdık. En kısa sürede de ben meyveleri alacağımızı düşünüyorum.
"Biz aslında Libya'da iç savaştan önce de arama-üretim faaliyetlerine devam eden bir ülkeydik"
Libya özellikle bu coğrafyada en büyük petrol ve gaz rezervlerinin sahibi ülkelerden birisi. Maalesef uzunca bir süreder iç çatışmalar, iç savaştan dolayı bu imkan ve potansiyelini aslında iyi değerlendiremeyen ülkelerden birisi. Türkiye yine orada barışın tesisi, istikrarın tesisi adına aslında önemli roller üstlendi. Şu anda hamdolsun bir uzlaşı söz konusu. Biz aslında Libya'da iç savaştan önce de arama-üretim faaliyetlerine devam eden bir ülkeydik. Türkiye Petrolleri orada bazı üretim sahalarında bu çalışmalarını yürütüyordu. Savaşla birlikte ara vermiştik. Şimdi yeniden müzakereler başladı. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları ile birlikte biz kalabalık bir heyet halinde biliyorsunuz geçtiğimiz aylarda oraya bir ziyaret gerçekleştirdik. Orada bir mutabakat zaptı da imzaladık. Mutabakat zaptı petrol ve gaz alanlarında iş birliğini arama-üretim faaliyetlerinde müşterek çalışmayı içeriyor. Akabinde de zaten biz Türkiye Petrolleri'nden bir ekibi gönderdik. Bir kaç defa gidip geldiler. Orada kara alanlarında ve deniz alanlarında petrol arama, üretim faaliyetlerinde bir ortak çalışmayı öngörüyoruz.
Bundan tabi memnun olan ve olmayan ülkeler var. O onların bileceği bir şey. İki özgür, egemen ülke karşılıklı iş birliği konusunda bir anlaşma yaptıysa bundan diğer ülkelerin bence çekinmemesi lazım. Netice itabarıyla orada çıkartılacak petrol ve gaz, hidrokarbon ürünleri başta o ülkenin kalkınmasına katkı sağlayacak sonra şu anda biz neyi konuşuyoruz; petrol ve doğal gazı arz tarafındaki yetersizlikten bahsediyoruz. Aslında bu tip çalışmalar arz tarafında üretim artışı sağlayacak, baktığınızda sadece iki ülkenin menfaatine değil bölgesel hatta küresel olarak bu faaliyetlerin bir an önce neticelenmesi enerji krizinin çözümüne de son derece önemli katkı sağlayacaktır diye değerlendiriyoruz. Libya ile olan müşterek çalışmalarımız da bu yönde devam ediyor.
"Avrupa'ya göre çok daha rahat olduğumuzu söyleyebilirim"
Kışa dönük hazırlıklarımızı tamamladık. Depolarımız eylül ayı sonu itibarıyla full dolu. Henüz daha depolarımızı kullanmaya başlamadık. Depolar ne zaman kullanılacak, boru hatları ile gelen gazın yetersiz kaldığı noktalarda sistemi desteklemek amacıyla tasarlanmış projeler. Dolayısıyla şu anda depolarımız dolu olduğu için çok daha rahat giriyoruz. Bunun yanı sıra boru ile aldığımız gazda ilave görüşmelerimiz, kapasite artırma çalışmalarımız var, İran ve Azerbaycan başta olmak üzere. Bunun yanı sıra LNG sözleşmelerini yaptık. Düzenli devam eden kontratlarımızın yanı sıra zaman zaman spot piyasalardan da gaz tedariki yapıyoruz. Komşumuz Avrupa'ya göre çok daha rahat olduğumuzu söyleyebilirim.
Avrupa'daki durum biraz daha farklı çünkü onlar özellikle Ukrayna-Rusya arasında devam eden savaştan dolayı Rusya'dan gaz alımını ve petrol alımını azaltma yönünde bir girişimleri söz konusu. Bir yanda tabi alternatif kaynak üretme imkanı da yok bunu da görmek lazım. Çünkü yıllarca boru hattı ile almış olduğunuz gazı ki, aşağı yukarı yıllık 150 milyar metreküptür Avrupa'nın Rusya'dan almış olduğu. Bu sene ifade edilen rakamlar bunun 50 milyar metreküpün altında gerçekleşeceği şeklinde. Neredeyse üçte iki oranında bir azaltım söz konusu. Peki 100 milyar açığı nasıl yönetecek siniz? Avrupa ülkeleri şu anda LNG tedariki ile kısmen bunu çözmeye çalışıyorlar. Yazın depolarını doldurdular bu kışı daha rahat atlatabilmek için.
Buna rağmen olağanüstü tedbirlere de başvurdular. İş yerlerinde, evlerde, kamu ve özel tesislerde enerji tasarrufu noktasında da ciddi yaptırımlar ve tavsiyeleri söz konusu. Konutlarda bunu ancak vatandaşlarınızı bilinçlendirmek suretiyle belki bunu yapabilirsiniz. Tek tek konutlara gidip bu gazı kısma imkanınız yok. Öyle bir teknoloji de yok zaten. Milyonlarca hanenin gazını belli bir yerden kesemezsiniz. Onlar şu anda aktif olarak tasarrufu belli sanayi kuruluşlarından bekliyorlar. Nitekim ülkeden ülkeye göre değişmekle birlikte yüzde 20 ila 30 arasında doğal gazın ve elektriğin daha az kullanılması konusunda sanayi tesisleri ile görüşüyorlar.
"Tedarikçilerimiz, sevkiyat programlarına uyduğu takdirde biz bu sene sıkıntı yaşamadan kışı atlatmış olacağız"
Bu tabi neye yansıyacak? Ekonomilerine maalesef olumsuz yansıyacak. Çünkü düşünün bir fabrikanız işte yüzde 100 kapasite ile çalışırken yüzde 70 kapasiteye düşmüş olacak. Üretim yavaşlayacak, ekonomik bunun sonuçları çıktıları olacak hiç şüphesiz. Nitekim son aylarda gelen ekonomik verilere baktığınızda başta Avrupa bölgesi olmak üzere bir resesyon görüntüsü söz konusu. Yani bir duraksama, ekonomilerde bir daralma söz konusu. Bunun altında yatan neden de tabi bu enerji fiyatlarının bir yüksekliği bir de kıtlığı. Yani erişimin engellenmiş olması olarak değerlendirebiliriz. Bu açıdan Türkiye daha rahat giriyor. Bizim de işte tedarikçilerimiz, sevkiyat programlarına uyduğu takdirde biz bu sene sıkıntı yaşamadan kışı atlatmış olacağız.
Pandemiden sonra ekonomiler hızla toparlanmaya başlamıştı. Şöyle bir yıl geriye sardığımızda aslında. Birikmiş bir takım talepler hızlıca realize olmaya başlıyordu. Ondan dolayı da fiyatlarda bir yükselme zaten seyretmiştik. Arkasından bu sene şubatta başlayan Rusya ile Ukrayna arasındaki gerilim ve savaşa dönüşmesi sebebiyle fiyatlar hiç kimsenin daha önce öngörmediği şekilde ciddi olarak yükselmiş oldu. Pandemiden önce 1000 metreküp doğal gazın fiyatı uluslararası fiyatlarda 150 dolar seviyesindeyken, bu rakam 3000 dolarlara kadar çıktı. Neredeyse 20 kat arttı. Şu anda hafif bir gerileme var son bir kaç haftadır bunu görüyoruz. Bu ne kadar devam eder bilmiyoruz. Problem burada fiyatların yüksekliği kadar bir de oynaklığı. Öngörülebilirlik maalesef çok daraldı. Önümüzdeki ay doğal gazın, petrolün fiyatı ne olacak bunu bilemiyorsunuz.
Gazı özellikle sadece konutlarımızı ısıtmak için kullanmıyoruz. Sanayide çok kullanılan bir ürün. Bir başka kullanım alanlarından birisi de elektrik üretimi. Elektrik üretiminde de gazın payı arttığı için doğal olarak yüksek yakıt maliyetinden dolayı elektrik üretim maliyetleri de arttı. Buna dönük olarak da bir takım çareler, tedbirler hem Avrupa hem biz aldık. Biz daha erken davrandık. Şimdi bir yıl önce biz bunları görmüştük ve yapmış olduğumuz birincil düzenlemeler gerek yasa seviyesinde, gerekse ikincil düzenlemelerle üretim kaynaklarına göre kaynak maliyetleri farklı çünkü. Mesela yenilenebilir enerjinin üretim maliyeti, linyitten üretilen elektriğin üretim maliyeti ile doğal gaz santrallerinin üretim maliyeti farklılaştı. Biz kaynak bazlı üretim maliyetlerini dikkate alarak onlara belli sınırlar getirdik. Bu mart ayında. Bakın şimdi Avrupa daha geçen hafta buna benzer bir kararı komisyondan zorla geçirdi. Arada uçurum olduğu için bu netice itibarıyla tüketicilerin aleyhine yansıyor bu bir. İkincisi buna rağmen biz yüksek maliyetleri vatandaşlarımıza daha az oranda yansıtmak için de ciddi oranda sübvansiyon uyguladık.
"Doğal gazın sübvansiyonu şu anda yüzde 75'ler seviyesinde devam ediyor"
Yani geçtiğimiz yılı mesela hatırlatacak olursak; Sadece doğal gazdaki sübvansiyon tutarı 80 milyar lira civarında. Elektrikte 20 milyar liraydı bu sene bu rakam muhtemelen bunun belki iki katını aşacak gibi görünüyor. Çünkü rakamlar geçen seneye göre ciddi manada arttı. Evet zorunlu olarak bazı artışları yaptık biz de, yani Hazine'nin maliyenin taşıyabileceği bir yük var. O yükü büyük bir kısmı aslında oraya alıyoruz. Özellikle de hane halkını yani dar gelirli ve orta gelirli vatandaşlarımızı biliyorsunuz destekleyebilmek için bir elektrikte kademeli uygulamaya geçtik. Zaruri ihtiyaçlar için olan elektrik kısmını yaklaşık 240 kilovatlık kısmı birinci kademe dediğimiz daha düşük kademeden faturalandırıyoruz. Orada neredeyse yüzde 50 civarında bir sübvansiyon söz konusu. Doğal gazın sübvansiyonu zaman zaman yüzde 80'i bile aştığı dönemler oldu. Şu anda yüzde 75'ler seviyesinde devam ediyor. Bir vatandaşımız kendisine aylık gelen fatura mesela 250 liraysa aslında bin liralık maliyeti biz 250 lira olarak faturaya yansıtıyoruz demektir. Yani 750 lirasını kaynağında BOTAŞ, dolayısıyla Hazine ve Maliye Bakanlığımız milli bütçemizden karşılıyoruz demektir. Bu uygulama devam edece mi? Elbette yine devam edecek. Önümüzdeki iki yılda da devam edecek. Fakat maliyetler tekrar oturup hesaplanacak ve bu uygulamaya da yine aynı şekilde vatandaşımızın lehine sürdürüceğiz.
"Karadeniz gazını önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde yani mart sonuna kadar sisteme vereceği"
Yaklaşık 2 yıldır hummalı bir çalışma devam ediyor. Kıyıdan mesafesi 170 kilometreyi bulan bir sahada çalışıyoruz. Aslında birçok çalışmamız da suyun altında olduğu için ve yeraltında olduğu için tabi görsel olarak da gösteremiyoruz. Fakat orada Karadeniz'in tam göbeğinde suyun altında bir enerji üssü kuruyoruz adeta. Boru hattı çalışmaları yüzde 97 oranında tamamlandı denizdeki. Biliyorsunuz geçtiğimiz haftalarda bu data hattını sinyal hattını, haberleşme hattını çekecek gemi gelmişti. İki tane gemi var biri sığ biri açık denizde çalışan. Orada da önümüzdeki bir hafta on gün içerisinde kablolama çalışmalarını tamamlayacağız. İlk hedefimiz 10 tane üretim kuyusu açmaktı. 9'u tamamlandı. Bunlardan da 5'inin büyük oranda işlemlerini tamamlamak üzereyiz. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde yani mart sonuna kadar ilk gazı sisteme vereceğiz. Dolayısıyla artık herkes mutfağında bunu kullanabilir hale gelecek.
Karadaki terminal çalışmaları yine hummalı bir şekilde devam ediyor. Şu anda Karadeniz'de 30'u aşkın gemi ile işlem yapıyoruz. 6-7 bin arası insan çalışıyor hem karada hem denizde. BOTAŞ yine oradan çıkan gazı ulusal şebekeye bağlayabilmek için bir boru hattı çalışması yapıyor. O da bu ay içerisinde tamamlanacak. Birçok yönden paralel olarak yürüttüğümüz eş zamanlı yürüttüğümüz birçok iş kalemini şu anda ilerletiyoruz. Yani 6 bin iş kalemini eş zamanlı olarak üretiyoruz. Bu bazen bir kısmı dünyanın muhtelif yerlerinden, Asya'dan, ABD'den, Avrupa'dan, Ortadoğu'dan gelen malzemeler var. Yeri geliyor elemanlarımızı o üretici firmalara gönderiyoruz. Lojistiğin planlanması gerekiyor. Böyle büyük bir çalışmayı dünyanın hiç bir yerinde bu kadar süre içinde bitirme imkanları yok. Çünkü biz bazı uluslararası firmalarla da orada çalışıyoruz, iş birliği yapıyoruz. 2,5 yıl içerisinde böyle bir sahanın üretime kazındırılması belki de dünya tarihinde bir rekor olarak geçmiş olacak. Normalde bu işler için bunun en az 2-3 katı kadar süreye ihtiyacı var.
"Gelen öncü bilgiler mevcut rezervin daha yukarı yönlü güncelleneceği şeklinde"
Sakarya gaz sahası üzerinde üretime hazırlık çalışmalarına devam ediyoruz. Bahsettiğimiz çalışmaların tamamı o bölgede. Orası ilk açıkladığımız rakam 405 milyar metreküplük bir keşifti. Akabinde de bir sene sonra da Amasra, yine Sakarya Gaz Sahası'nın komşu sahasında 135 milyar metreküplük bir keşif açıklamıştık. Toplamda 540 milyar metreküplük bir rezervden bahsettik. Bir taraftan da bu sahalara yakın yerlerde keşif amaçlı yani yeni arama kuyuları da açıyoruz. Şu anda Fatih sondaj gemisi Çaycuma-1 kuyusu adını verdiğimiz yerde keşif amaçlı yapıyor. Burada eğer bir kaç aylık bir çalışmaya ihtiyacımız var. Yeni keşif olacak. Bir taraftan da mevcut sahamızda yani Sakarya Gaz Sahası ve Amasra'da da uluslararası firmalara sahanın rezerv değerlemesini yaptıran bir çalışma da yürütüyoruz. O da yakın bir gelecekte tamamlanmış olacak. Şu anda gelen öncü bilgiler oradaki mevcut rezervin daha yukarı yönlü güncelleneceği şeklinde. Bir yerde tescillenmiş oluyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği yeni bir rakam rezerve ilave edebiliriz sözü bizim mevcut sahamızdaki bu çalışmaların tamamlanması ile ilgili. O çalışmalar da tamamlanınca onu da vermiş olacağız. Hem yeni keşiflerle bu artış olabilir hem de mevcut sahadaki yeni değerleme çalışmaları ile artış olabilir.
Abdülhamid Han Sondaj Gemisi şu anda Yörükler Sahasındaki çalışmasını tamamlandı. Lojistik ve diğer ikmal işleri için tekrar Mersin Taşucu Limanı'na çekilecek. Türkiye Petrolleri yine Akdeniz'de mevcut sahalarla alakalı daha önce sismik çalışmaları tamamlanmış sahalarla alakalı çalışmaları da yürütüyor. Onu da yakın gelecekte yeni lokasyonunu belirleyeceğiz.
"Akkuyu'da ilk reaktörü önümüzdeki yılın sonuna doğru işletmeye alacağız"
Akkuyu'daki çalışma şu anda yine hummalı bir şekilde devam ediyor. Yaklaşık 25 bin insan çalışıyor o projede. 4 tane santral yapıyoruz aslında. 4 reaktör demek 4 santral demek bir yerde. İnşallah bu ilk reaktörü önümüzdeki yılın belki sonuna doğru işletmeye alacağız. Sonrasında da birer yıl arayla diğer reaktörleri de devreye alacağız. Özellikle büyüyen, kalkınan, gelişen bir ülke olarak Türkiye'nin enerji ihtiyacı önümüzdeki yıllarda da artarak devam edecek. Bu artan ihtiyacı bizim mümkün olduğu kadar öncelikle bir, yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamamız gerekiyor. Fakat tüm ihtiyacınızı teknik olarak buralardan karşılama imkanınız yok. Çünkü bu kaynaklar, rüzgar, güneş, hidroelektrik kesintili kaynaklar. Eksik kısmı burada yine en temiz kaynaktan başlayarak sıralama yapıyoruz.
Nükleer önümüzdeki dönemde sadece bizim değil hem Avrupa'nın hem de gelişmiş birçok ülkenin yeni alternatif temiz enerji kaynağı olarak gündeme geliyor. Çünkü sıfır emisyon var. Bu karbondioksit salmıyorsunuz demektir. Bizim de Akkuyu ile başlayan bu sürecimiz inşallah Sinop'la belki üçüncüsü için yer çalışmaları devam ediyor Trakya olabilir. Buralarda da bu çalışmaları devam ettireceğiz. Türkiye'nin 2050 yılına kadar olan enerji talebini şu anda biz bir planlama çalışması yapıyoruz. Orada hangi yılda hangi kaynak türünden ne kadar tesis devreye girecek bunun bir planını programını bitirmek üzereyiz. Bunu kamuoyu ile de sektörle de paylaşacağız.
Böylece Türkiye'nin önümüzdeki 20-30 yıldaki enerji projeksiyonu arz-talep bazlı olarak hem sektörümüzle hem kamuoyumuzla paylaşmış olacağız. Böylece yatırımcılar için uzun dönemli öngörülebilir bir alan oluşturmayı hedefliyoruz. Bunların içinde nükleer santraller yer alacak. Trakya'da yer tespit çalışmaları devam ediyor. Nükleer projelerde tabi özellikle yer hazırlama süreçleri uzun süreçler. Çünkü oranın hem depremsellik yönünden hem diğer iklim şartları yönünden, coğrafya yönünden çok ciddi araştırmalara ihtiyaç var. Çevreye etkisi yönüyle, lisanslanması uzun süre alan hususlar bunlar. Biz mümkün mertebe bu yer tespitlerini yaparak önümüzdeki nesillere diyelim bizden sonra gelecek olanlara da muhtemel nükleer projelerin lokasyonları vermiş olacağız.
"Atık bor karbür Türkiye'de üretilecek"
Bor'da dünya rezervinin yüzde 70'i bizde. Pazarın da yüzde 60'ından fazlası bizde. Dolayısıyla en önemli aktörlerden birisiyiz. Hatta şunu da rahatlıkla ifade edebilirim, birçok pazarda da pazar lideriyiz. Hem Asya'da, hem Avrupa'da, hem de Afrika'da bizim ürünlerimiz kaliteli ve hakikatten rekabetçi olduğu için de talep edilen ürünler. Orada tabi biz bor cevherini satmak yerine şimdi biraz daha işleyip, işlenmiş ürün satma yönünde yani katma değerli ürün satma yönünde de çalışmalarımız devam ediyor. Bu kapsamda da bor karbür tesisimiz 2 yıl önce temelini atmıştık. İnşallah bu yılın sonunda ya da önümüzdeki yılın başında açacağız. Bin ton üretim kapasiteli olacak. Bor karbür nerede kullanılıyor? Özellikle mukavemeti çok yüksek bir ürün olduğu için savunma sanayiinde yoğun kullanılıyor. Yine uzay havacılık ve otomobiv sanayiinde kullanılıyor. Bu ürünü artık ithal etmeyeceğiz. Bunu biz ihraç ediyorduk. Fakat artık bor karbür olarak ithal ediyorduk. Bu Türkiye'de üretilmiş olacak.
"Lityumu bor cevherinden ayrıştırıp üretebilir hale geldik"
Bunun yanı sıra ferrobord üretim tesisimizin de temelini eylül ayında attık. İnşallah o da önümüzdeki yılın sonuna doğru devreye girmiş olacak. Orada da yıllık 800 tonluk bir üretim planlıyoruz. Bir başka çalışmamız da lityum üretimi ile ilgili. Lityum şu anda özellikle bu elektrikli otomobil ve mobiliteden dolayı enerjiyi depolayabilen en önemli kritik elementlerden birisi haline geldi. Her yerde de bulunmuyor. Hamdolsun bizde de bor madeninin cevherinin olduğu yerde içerisinde lityum da vardı. Şimdi biz lityumu o bor cevherinden ayrıştırıp üretebilir hale geldik. Plot tesisimiz çalışıyor. Orada şu anda yıllık olarak bu yeni tesisimiz 600 ton hatta 700 tona çıkma imkanı var. Üretme imkanına kavuşmuş olacak. Bu sadece Eskişehir'deki bor tesisimiz için. Şimdi aynısını biz Balıkesir Bigadiç'de kurabiliriz. Çünkü orada da bor rezervleri var. Bizim yıllık ihtiyacımız lityum olarak 1200 ton civarında ithalatımız var. Yani yarısından fazlasını sadece Eskişehir'den karşılar hale geleceğiz. Bir başka sevindirici haber de şu; Yıllardır bor cevherini biz üretiyorduk ama atık olarak depoladığımız yerde aslında lityum da var. Şimdi başka Ar-Ge çalışmamız orada devam ediyor. Depolanmış bu atık depolanan yerden lityum geri kazanımı ile ilgili çalışmalarımıza devam ediyoruz. O zaman rakamlar çok daha büyük olacak. Buradaki amacımız niyetimiz başta yerli otomobilimiz olmak üzere Türkiye'nin lityumda artık kendi kendisine yetebilen belki de ihraç noktasına gelebilecek seviyeye ulaşması.
Elektrikli otomobil şarj ağı
Bir kaç yıl öncesinden gelen bir hazırlığımız vardı. En son bu yıl içerisinde çıkardığımız yasa ile birlikte orada yeni bir düzenlemeye de gittik. Aynı akaryakıt istasyonlarında olduğu gibi şarj noktası tesis etmek isteyen şirketler EPDK'ya başvuracak ki şuana kadar 50'nin üzerinde firma lisans aldı. Bunlar Türkiye'nin muhtelif yerlerinde şarj noktası kurma yetkisine sahip şirketler.
Şu ana kadar 3640 adet şarj noktası devreye girmiş durumda. Togg'un ayrıca bir yan şirketi var lansmanını da yaptılar Trugo diye onlar da 1000 ayrı noktada şarj hizmeti vermek için hazırlık içerisine girdiklerini ifade ettiler. Burada ideal nokta şu; Şehir içlerinde 25 kilometrekarelik alanda en az bir istasyon şarj noktası. Şehirler arasında yerleşimin yoğun olmadığı yerlerde de 50 kilometrelik alanda bir şarj noktasına ihtiyaç var. Tüm çalışmalarımız da bu yönde gidiyor. Yani İstanbul'da Ankara'da yaşıyorsunuz fakat memleketiniz Sivas'a, Erzurum'a gittiğinizde de aracınızla orada da o şarj hizmetini alıyor olmanız lazım. Yine bunu bir evrensel hizmet anlayışı ile de gördüğümüz için Sanayi Bakanlığının özellikle nüfusun az yoğun olduğu dolayısıyla elektrikli otomobillerin de görece daha az olduğu yerlerde bazı destek ve teşvikleri vermek suretiyle, çünkü oralara yatırımcı gitmek istemeyebilir. Bunu biz baz istasyonlarında yaşadık.
Kırsalda zaman zaman GSM şirketleri çok fizibıl olmadığı için o yatırımları yapmıyorlardı. Fakat Ulaştırma Bakanlığının fonları ile o hizmetlerin oraya gitmesi için bir imkan sağlandı. Benzer imkanı da Sanayi Bakanlığımız sağlamış oluyor. Orada hem Sanayi Bakanlığımız ile hem de EPDK ile iş birliği içerisindeyiz. Süratle de bu araçların ihtiyaç duyduğu elektrik noktalarını, şarj noktalarını sisteme kazandıracağız. Şu da var, konu sadece akaryakıt istasyonları ile de sınırlı olmayacak. Siz diyelim AVM'ye gittiniz otoparka park ettiniz. Alışveriş yaptığınız sürece orada şarj hizmeti alabileceksiniz. İş yerinize gittiniz, örneğin TRT'de çalışıyorsunuz arabanızı park ettiniz belki kurumunuz size o hizmeti verecek. Bizim Bakanlığımızın kampüsünde çatısında güneş panelleri ile donattığımız doğrudan temiz enerjiyi arajları şarj eden noktalarımız var.
Elektrikli araçlar bir akıllı cihazın ötesinde elektrik depolama maksadıyla da kullanabilecek. İleride belki bu araçlar, bataryaları üzerindeyken başka amaçlarla da kullanılabilir. Bunun da çalışmalarını yapmamız lazım. Sizin elinizde aslında sadece araç yok. O araçla belki de 50 kilovat ile 100 kilovat arası depolanmış bir elektriğiniz de var. Siz sistemde ihtiyaç olduğunda bu aracınızla elektrik de satabileceksiniz.
Bakanlık bu alanda bir teknik çalışma yürütüyor. Biz lisanssız elektrik üretimi yaptırıyoruz. Evlerinizde, iş yerlerinizde, çatılarınızda var. Bu arabalar çoğaldıkça elektrik depolama hizmeti yapmak suretiyle bunu da sağlayabileceksiniz. Dolayısıyla sistem dengesini çok daha stabil hale getirmiş olacağız.