İSTANBUL (AA) -MUHAMMET EMİN HORUZ- ABD Başkanı Joe Biden'ın 16 Eylül'de Beyaz Saray'da gerçekleştirdiği, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve Avustralya Başbakanı Scott Morrison'ın da çevrimiçi katıldığı basın toplantısında duyurulan ve söz konusu ülkelerin İngilizce kısaltmalarından oluşan AUKUS (A-UK-US) güvenlik iş birliği anlaşmasının küresel ölçekteki yankıları devam ediyor.
Kurulan yeni iş birliği çerçevesinde ilk olarak ABD ve İngiltere'nin, Avustralya'ya nükleer enerjili denizaltılarda kullanılan teknolojiyi vermesi dikkat çekiyor. Bununla birlikte çok hızlı bir şekilde Avustralya'nın nükleer enerjili denizaltı kapasitesine sahip olması hedefleniyor. Anlaşma çerçevesinde nükleer enerjili denizaltıların yanı sıra, bölgede yükselen risklere karşı iş birliğinin derinleştirilebileceği mesajı da verilmiş oldu.
Esasen AUKUS anlaşması, Hint-Pasifik bölgesi başta olmak üzere, Avrupa'ya kadar dünyanın birçok bölgesi ve ülkesi için büyük önem taşıyor. Öyle ki anlaşma, birçok ülkeyi uluslararası ilişkiler açısından dış işleri politikasını, denklemlerini ve hesaplarını yeniden gözden geçirmeye zorluyor.
- Hint-Pasifik'in artan önemi
AUKUS'un duyurulduğu toplantıda Biden, söz konusu iş birliğine ilişkin bölgede hızlıca artan tehditlere karşı ortaya çıkan savunma ihtiyacına vurgu yaptı. Avustralya Başbakanı Scott Morrison ise konuşmasında, dünyanın ve özellikle Hint-Pasifik bölgesinin git gide daha karmaşık bir hale geldiğini belirterek, söz konusu bölgedeki güvenliği ve istikrarı sağlamak için anlaşmaya taraf ülkeler arasındaki ortaklıkla bu ülkelerin sahip olduğu, teknolojilerin, bilim insanlarının, sanayi ve savunma gücünün daha güvenli bir Hint-Pasifik için hep birlikte çalışacaklarını belirterek, dikkatleri bölgeye çekti.
AUKUS, özellikle siyasi ve ekonomik olarak dünyanın en güçlü birliği olan Avrupa Birliği'nin (AB) Soğuk Savaş sonrası dönem güvenlik politikasında yeni bir sayfanın gerekliliği konusunda etkili bir işaret fişeği olma özelliği taşıyor. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, Soğuk Savaş yıllarında Avrupa'nın güvenliğinde bilindiği üzere NATO olukça etkin rol oynadı. Söz konusu dönemde Batı Avrupa devletleri savunma ihtiyaçları açısından ABD'ye bağımlı hale geldiler.
- AB'nin güvenlik politikası açmazda
Soğuk Savaş'ın bitmesinin ardından AB kendi güvenlik ve savunma politikasını sağlamak adına çalışmalar, zirveler, anlaşmalar gerçekleştirmesine ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası'nı hayata geçirmesine rağmen NATO'ya alternatif olabilecek etkili bir güvenlik ve savunma politikası ya da güçlü bir Avrupa Birliği Ordusu kuramadı.
Özellikle son yıllarda AB Silahlı Kuvvetleri oluşturulması hedefiyle bazı söylemler dile getirilmiş olsa da ciddi bir çalışma yapılamadı. Nitekim son olarak Afganistan'daki tahliye sırasında AB'nin kendi vatandaşlarını tahliye etmek için ABD'ye bağımlı olduğu görüldü. Bu kapsamda, Birlik içerisinde operasyonel güce sahip bir AB gücü kurulması tartışmaları yeniden alevlendi. Zira AUKUS dışında bırakılan AB, hızlı bir şekilde daha etkili bir güvenlik ve savunma politikası geliştirmeye girişebilir. Bu durum özellikle anlaşmaya AB'nin verdiği tepkiden rahatlıkla anlaşılabiliyor.
Nitekim, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AUKUS ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, "Bu olaylar bir kez daha bizim kendi özerkliğimizin olması gerektiğini göstermiştir. Bu tür olaylar bence Avrupalıları uyandırmanın ve ‘Siz artık inisiyatif almalısınız' demenin bir yolu. Dünya genelinde koordineli bir mevcudiyet için AB ülkelerinin birlikte çalışması gerekiyor,” değerlendirmesinde bulundu.
- Fransa: “Sırtımızdan vurulduk”
Öyle görülüyor ki, anlaşmaya en sert tepkilerden birisi “Sırtımızdan vurulduk” ifadesiyle Fransa'dan geldi. Zira anlaşmayla Avustralya'nın, Fransızlarla 2016 yılında imzaladığı ve 12 adet dizel yakıtlı denizaltı yapılmasını içeren yaklaşık 90 milyar Avustralya doları tutarındaki Fransız denizaltı projesi iptal oldu.
Bunun üzerine Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, "Gerçekten sırtımızdan vurulduk.” ifadesini kullanarak, “Avustralya ile bir güven ilişkisi kurmuştuk ve bu güvene ihanet edildi." açıklaması yaptı. Ardından Fransa'nın ABD ve Avustralya'da bulunan büyükelçilerini istişare görüşmeleri gerçekleştirmek amacıyla geri çağırdığı basına yansıdı.
- Biden yönetiminde "Trumplaşma" eğilimi
Bu tepkilerden de anlaşılacağı üzere Çin'e karşı kurulan Hint-Pasifik ittifakı Fransa ve AB tarafından benimsenmek bir yana, ciddi tepkilere de neden oldu. AB kendini dışlanmış hissederken, bu durum Biden yönetiminin attığı adımların Trump dönemi politikalarına benzerliğiyle de eleştirilere konu edildi.
Biden başkan seçilmesinin ardından Avrupalı liderlere "Amerika geri döndü" diyerek, Donald Trump'ın "Önce Amerika" döneminin bittiğini ve çok taraflı diplomasinin ABD dış politikasında önemli rol oynayacağına dair söz vermişti. Ancak gelinen noktada AB'nin böylesine önemli bir ittifakta dışarıda bırakılmış olması, Trump sonrasında ABD-AB arasında başlayan bahar döneminin sona erebileceğini gösteriyor. Zira henüz Afganistan'da yaşananların şokunu üzerinden atlatamamış olan Avrupa, ABD tarafından bir kez daha yalnız bırakıldı.
ABD nazarında söz konusu anlaşma, bilhassa Afganistan'ın ardından “Biz hâlâ dünyadaki dostlarımızla önemli aktörüz” ve “ABD hegemonyası sürüyor” mesajını içeriyor. Avustralya'ya ise dünyada çok az ülkenin sahip olduğu nükleer enerjiyle çalışan üst düzey deniz altılara sahip olma fırsatını veriyor. Birleşik Krallık için ise Brexit sonrası ciddi ortaklıklar kurabilen “küresel güç” imajını içeriyor. Anlaşmaya taraf söz konusu üç ülkenin ortak ve en önemli hedefi ise elbette ki Çin'in bölgede hızla yükselen etkisini karşı Avustralya'nın savunma kapasitesini artırmak.
- “Dar görüşlü jeopolitik konseptlerden vazgeçilmeli”
Bu durum -basın toplantısında anlaşmanın ismi zikredilmese de- Çin'in AUKUS güvenlik iş birliğine verdiği tepkide görülüyor. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zao Lician konuya ilişkin yaptığı açıklamada, anlaşmayla ABD ve İngiltere tarafından Avustralya'ya söz konusu desteğin verilecek olmasını çok büyük bir sorumsuzluk olarak nitelendirdi. Lician söz konusu üç ülkenin soğuk savaş anlayışından ve dar görüşlü jeopolitik konseptlerden vazgeçmesi gerektiğini belirterek, aksi takdirde bu ülkelerin kendi çıkarlarına zarar vereceğini söyledi. Yapılan açıklamalardan Çin'in bölgedeki gelişmeleri yakından izlediği ve bu gelişmelere karşı yeni politikalar geliştireceği anlaşılıyor.
AUKUS daha önce de ifade edildiği gibi, Hint-Pasifik bölgesinde Çin'in hızla yükselen siyasi, ekonomik ve askeri etkisini dengeleme amacı taşıyor. Soğuk Savaş'ın bitmesiyle mutlak hegemonyası altında tek kutuplu hale gelen dünyada ABD, bu ayrıcalıklı pozisyonunu yeni küresel güçlerin ortaya çıkışıyla kaybetmemek için çabalıyor.
Halihazırda uzun süredir Çin'in Hint-Pasifik'teki etkisini artırma çabalarına karşı önlemler almaya çalışan ABD, bu kapsamda Hindistan, Japonya, Avustralya gibi bölge ülkeleriyle diplomatik, askeri, ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeye gayret gösteriyordu. Bu çerçevede örneğin, 2018 yılında Hindistan'la savunma ilişkileri açısından önem taşıyan İletişim Uyumluluğu ve Güvenlik Anlaşması (COMCASA) imzalanmıştı.
ABD'nin Çin'e karşı bölgesel ittifaklarını geliştirmesi kapsamında attığı bir diğer önemli politika Avustralya, Hindistan ve Japonya ile 2007'de hayata geçirilen Dörtlü Güvenlik Diyaloğu'nun (QSD) Trump'ın döneminde daha etkili hale getirilmesi oldu.
QSD, COMCASA, AUKUS anlaşmaları ve Güney Çin Denizi'nde artan Çin-ABD askeri varlığıyla Hint-Pasifik'te sular ısınıyor. NATO, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Sovyetler Birliği'nin artan etkisine karşı kurulmuştu. AUKUS'un da ülkeler arasında teknoloji paylaşımıyla Hint-Pasifik bölgesinde bölgesel barışa ve istikrara katkı sağlaya hedefinin bulunduğu ifade ediliyor. Fakat liderlerin konuşmalarından bölgede hızla yükselen risklere isim verilmeden dikkat çekiliyor. Bu kapsamda AUKUS ilerleyen dönemlerde bölgede daha derin ve etkili iş birliklerine zemin hazırlayabilir. AUKUS, NATO'ya benzer bir savunma iş birliği formatı alabilir. Ya da bölgede bulunan ve Çin'in giderek artan etkisinden rahatsız olan farklı ülkelerin bir araya gelmesiyle yeni güvenlik ve savunma iş birlikleri de ortaya çıkabilir.
QSD, COMCASA ve özellikle AUKUS gibi bölgenin yakın gelecekte kaderini ciddi şekilde etkileyebilecek iş birlikleri, artan savunma harcamaları, kurulan yapay adalar ve askeri tatbikatlarla suları ısınan Hint-Pasifik, yeni bir soğuk savaşın başlaması ve karşıt tarafların sıcak çatışma yaşama ihtimalinin merkezi haline geliyor.