Prof. Dr. Karaman, Türkiye özelinde rahleyi tedrisat usulü ile söz konusu mirası edinen son halkanın İskilipli Atıf Efendi, Elmalılı M. Hamdi Yazır, İzmirli İsmail Hakkı gibi âlimlerin olduğu tespitini paylaştı.
Hayatın sürekli bir değişim içinde olduğunu bu değişime göre dini tecdit edecek müceddid âlimlerin geleceğini belirten Prof. Dr. Karaman, bu tecdidin, âlimin kendisi yoluyla gerçekleşebileceği gibi kitapları yoluyla da olabileceğini söyledi.
Türkiye’de yakın geçmişte yüksek dini ilim tahsilinin Yüksek İslam Enstitüleri eliyle yapıldığını şu anda ise bunun İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri ile gerçekleştirildiğini anımsatan Prof. Dr. Karaman, “Buradaki ilim talebelerine özellikle kabiliyetli olanlara Arapça konuşma, yazma ve okuma becerilerinin kazandırılmasını, bunun yanında en az bir yabancı dil öğrenme imkânının verilmesini, ayrıca bu öğrencilerin alanında uzman bilim adamlarının yanına gönderilip onlardan doktora ve post doktora yapmalarının sağlanmasını tavsiye ediyorum. İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri, öğrencilere ilim, ahlak, dava bilgisi ve bilincini imkân ölçüsünde vermeliler.” dedi.
İlahiyat fakültelerinde yetişmiş ancak ilim ve amel yönünden sapıtmış kişilerin olabileceğini, bunların azınlıkta olduğunu, daha öncede medreselerde okumuş olsa da böyle kişilerin her zaman çıktığını, bunların varlığı ve bunlar üzerinden İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerine yapılan baskıların moralleri bozmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Karaman, “Dâru’l-Funun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, Sebîlü’r-reşad, Sırat-ı Müstakim, İslam, Hilal gibi dergilerle günümüzdeki İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerinin bilimsel dergilerinde bulunan makaleleri karşılaştırmalı okuduğunda ümit var oluyorum. Sizde ümit var olunuz” diye konuştu.
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.