Son Dakika Haberler

Necmi Uyanık

Necmi Uyanık

​DAVUTOĞLU -AHMET YESEVİ’NİN TÜRBESİNDEKİ TARİHİ DERİNLİK

30 Saturday 2014
30 Ağustos Zafer Bayramı’nı andığımız bu günlerde tarih,  2023 vizyonunu önüne koyan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin önemli iki mimarından Recep Tayyip Erdoğan’ı halkın Cumhurbaşkanlığı görevine ve Ahmet Davutoğlu’nu da 62. Hükümetle Başbakanlığa resmi olarak getirmiş oldu. Halkın tabiri ile iki “vatan sevdalısı”na başarılar diliyoruz. 
Tarih, yaşarken yazmak, yazarken yaşamaktır. Buradan hareketle Türkiye ve Türk dünyasının önemini, stratejik, siyasi ve jeokültürel vs. açılardan Kazakistan ayağı ile ortaya koymaya çalışırken, spesifik olarak Kazkistan dil-edebiyat ve medeniyetini düşünürken, gerek bu medeniyete ruh verme noktasında, gerek yazımızı güncel saha ile popüler açıdan ele almak ya da tarih sarmalında, yaşanan zeminden hareketle geleceğin renklerine taşımak adına konu, büyük önem arzediyor. 
2010 şubatında Dombıra yürekli Kazakistan’ı ziyaret eden Davutoğlu, her türlü ideolojinin üzerinde buradaki konuşmasında, “ortak sınırı bulunmayan ancak birbirine sınır tanımayan dostluktan” sevdadan, Türkiye-Kazakistan sevdasından bahsetti. Romantizmin çok ötesindeki bu ziyaret, aslında Avrasya Stratejisi bağlamında AGİT çalışmalarının somut meyvesi olarak görülmelidir. Burada Türkiye ile Kazakistan arasında ikili anlaşma da yapılmıştır. Dışişleri Bakanı sıfatıyla 2013 Nisan’ında Hoca Ahmet Yesevi’nin türbesini Kazakistan (Türkistan)da ziyaret eden sayın Davutoğlu, Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi öğrencilerine konuşma yaparak, Türk dış politikasını anlatmıştır. Davutoğlu, “bütün devletlerin eşit olarak yanyana kardeşçe birlikte yaşadıkları ama ortak bir ideal etrafında işbirliği yaptıkları yeni bir dönemin gerçekleşmesi lazım” derken, “artık sırtınızı dayayacağınız öyle bir Türkiye Cumhuriyeti devleti varki hem kudretlidir, hem şevkatlidir” mesajını açıkça bu coğrafyaya vermiştir. Türkiye-Kazakistan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Ortak Strateji Planlama Grubu toplantısına eş başkanlığı yapan Davutoğlu, burada ulaştırma, enerji ve ticaret alanlarında geleceğe dönük neler yapılabileceği vizyonunu tartıştıktan sonra, “Kazakistan ile aynı tarihi arka plana sahibiz ve aynı geleceğe sahip olcağımıza inanıyoruz. Geleceğe doğru el ele, omuz omuza yürüyoruz” açıklamasını yapmıştır.
 
 
 
Davutoğlu merkezli Türk dış politikasının yanı sıra bugünün değerlerini anlamlı kılan düne baktığımızda, bugünü anlamlandıran dünün tarihi sürecinin ana dinamiklerini iyi tahlil etmemiz gerekiyor. Yakın dönemde üç  defa alfabe değiştiren Kazak Türkleri, 1929’a kadar Arap harfleri, 1929-1940 arası Latin harfleri, 1940’tan sonra Kiril alfabesini kullanmışlardır. 1991 bağımsızlık sonrası bazı Kazak aydınları Arap alfabesine dönülmesini  isterken, bir kısmı da Türk halkları ile ortak bir alfabe kullanma tavırlarını açıkça ortaya koymuşlardır. Mehmet Saray Hoca’nın önceki yazımızda faydalandığımız tarihi bilgilerinin yanı sıra, Orhan Söylemez’in (İslam Ansiklopedisi’nde) verdiği bilgilere bakılacak olursa, günümüz Türk dünyasında hâlâ önemini koruyan önemli meselelerden birisinin -geleceğin Türk dünyasını ya da Avrasyasını anlayabilmek, aynı duyguları hissedebilmek için-  alfabe konusu olduğu açıkça görülecektir. Türk dünyası ile aynı dili konuşmak meselesi aslında, İkinci Meşrutiyet devrinde fazlasıyla tartışılan meselelerden birisi olmuştur.
XIX. yüzyılın ortalarında şekillenen Kazak edebi dilini Çokan Velihanov, Abay Kunanbay ve  Ibıray Altınsarin gibi isimler kullanmışlardır. Kazak edebiyatının ilk ortak eserleri olarak Orhun Yazıtları, Oğuznâme, Dedekorkut, Camiuttevarih gibi eserler Türk dünyasının ortak dil kaynakları olarak kabul edilmiştir. Hiç şüphesiz Kelile ve Dimne ise, ortak medeniyet halkasının diğer bir tarafıdır. Kazak sözlü edebiyatı ise, Türk-İslam kültür tarihi vadisinin değer ortaklığı noktasında hikaye, efsane, türkü, kıssa ve ağıtlarla bu örgüyü daha güçlü konuma çekecektir.  Hz. Mevlana’nın, “ne tükenmez hazinesin ey dil! Ne devasız bir dert” ve “dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et, çünkü söz yürekten gelir dilden çıkar” dediği yerde, “Gönül birliği dil birliğinden üstündür” sözleri, dil ve gönülün önemini fazlasıyla anlatmaktadır. Bugün güçlenen Türkiye, Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı döneminde, Orta Asya’dan Türk dünyasının çiçeklerini bal yapmak için toplamaya başladığı yerde, bu tabloyu derinliğine anlayabilmek için, Kazak edebiyatının ünlü ismi Kunanbayev’i ve başka örnekleri  biraz daha yakından anlamak, irdelemek gelecek vizyonu açısından önemli bir gereklilik olacaktır.
Genel olarak XVIII-XIX yüzyılda Rus tehlikesine karşı Kazak halkının uyanış hareketini isteyen Buhar Cırav, Muhammed Ötemisûlı, 1905 Rus İhtilali’nin sağlamış olduğu serbestlik ortamında Petersburg’ta Abdürreşid İbrahim’in Serke adıyla ilk Kazakça gazetesi, Ahmet Baytursun’un yayınladığı yüksek trajlara ulaşan Kazak gazetesi, Muhammedcan Sirali’nin ilk Kazakça dergisi Aykap, Kazak edebiyatı açısından önemli kilometre taşlarındandır.  XX. yüzyılın başlarında Kazak halkına karşı yapılan haksızlığa ve tehlikelere karşı çeşitli (Bahtsız Jamal, Kız Görelim, Biçare Kız, Başlık, Dertli Meryem gibi) eserler Kazak edebi kültüründe nadide yerlerini almışlardır. Gabit Müsirepov gibi yazarlar da, burjuva ile mücadelede ideolojik taban oluşturma noktasında göz ardı edilmemesi gereken kalemlerdir. Ve 1920’li yıllar Kazak köy hayatı bağlamındaki eserler, komünizm açısından etkin olan yıllardır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kazak edebiyatının “babası” sayılan şair ve yazar Muhtar Avezov, Abay Kunanbay’ın hayatını anlatan iki ciltlik Abay ve 1952-56 Abay Yolu eserleriyle Kazak aydınlarının uyanışına giden yolda etkin olmuştur. Sadece Dükenbay Dostcanov’un Zeval(1970) adlı romanı bile, Moğol istilası sırasında Türklerin çektikleri sıkıntıların anlaşılmasında tarih bilinci açısından büyük değer taşımaktadır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında halkın milliyetçi duygularını ateşlemek için Ş. Hüseyınov’un Yurdunu Seven Yürek adlı piyesi ise sovyet vatan duygusunu güçlendiren unsurlardandır. 
Kunanbayev(1845-1904), meselelerin tam ortasında ne yapacağı konusunu düşünürken kendisine şunları söylemiştir: “Bilimleri öğrenmeye devam mı etsem? Olmaz. Alacağım kimse olmadığı gibi sonunda bilimlerimi verebileceğim kimse de yok. Elimde arşın tutarak pahalı kumaşları sergileyerek çölün ortasında oturmaktan fayda ne? Kendi sevinç ve acılarını paylaşabileceğin birisi yoksa bilim de ağır gelir: insanı daha hızlı yaşlandırır.
Belki, kendimi yaratana mı adasam? Olmuyor. İnanç için ilk önce huzur lazım.
Duygularımda, günlük hayatımda bile huzuru kalp çoktan yoksa takva nereden olsun?
 
Bu toprakların dindarlara tahammülü yoktur.  
Sonunda kararımı verdim: kendime yol arkadaşı edip kâğıt ve mürekkebi alacağım ve tüm düşüncelerimi yazacağım. Belki Sözlerimden biri birilerinin hoşuna gider ve o kendisi için kâğıda çeker veya bayağı aklında kalır ve eğer bunlar da olmazsa - sözlerim, dedikleri gibi, benimle kalacak.”
Ve bir yerde Kazak toplumuna seslendiği ancak daha çok İslam-Türk dünyasına pas attığı şu cümlesi üzerine iyi düşünülmelidir: “Kazaklar neden bir birlerine kurt gibi bakıyorlar? Neden onlarda akrabalarına karşılıklı acıma duygusu yok, dürüstlük yok? Gururlu bozkır halkının kanına aylaklık ve tembellik nereden, ne zaman girdi?
Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun öncesi itibarıyla başmimarlarından olduğu Yunus Emre Vakfı ve Enstitüsüne bağlı Astana Yunus Emre Türk Kültür Merkezi, tam bu noktada çok anlamlı hâle gelmektedir. XXI. asrın başlarında Türkiye Cumhuriyeti Devleti, her türlü edebiyatın üstünde yeni ve güçlü devlet olma yolunda fikri hazırlık safhasını tamamlamış, Türk dünyasını da kapsayacak geniş ve büyük bir idealin adımlarını atmaktadır. (devam edecek). Selam, saygı ve muhabbetlerimle!
 
necmiuyanik@hotmail.com
 
.
 

 

Yorumlar

Önemli Not: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan konhaber.com hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
X
Yorum Yazma Sözleşmesi
“Sayfamızın takipçileri suç teşkil edecek, yasal olarak takip gerektirecek,hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, müstehcen, toplumca genel olarak kabul görmüş kurallara aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde hiçbir yorumu bu web sitesinin hiçbir sayfasında paylaşamazlar. Bu tür içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk yorumu gönderen takipçiye aittir. KONHABER yapılan yorumlar arasından uygun görmediklerini herhangi bir gerekçe belirtmeksizin yayınlamama veya yayından kaldırma hakkına sahiptir. Konhaber başta yukarıda sayılan hususlar olmaz üzere kanun hükümlerine aykırılık gerekçesi ile her türlü adli makam tarafından başlatılan soruşturma kapsamında kendisinden Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 332.maddesi doğrultusunda istenilen yorum yapan takipçilerine ait ip bilgilerini ve yapmış olduğu yorumları paylaşabileceğini beyan eder ”
Türkçe العربية English