Müntefering'e, "Tarihin, bir fotoğraf gibi siyah-beyaz bir kareden ibaret olmadığının; 1915 olaylarının siyasi, hukuki ve akademik boyutlarıyla meşru bir tartışma konusu olduğunun sizin de malumunuz olduğunu tahmin ediyorum." diye hitap eden Ünal, bu nedenle tarihin bu ihtilaflı dönemine ilişkin farklı görüşleri burada tekrar zikretmeye gerek duymadığını anlattı.
Ünal, bu tasarıyı destekleyenlerin de meselenin özünden bağımsız gerekçelerle hareket ettiğinin farkında olduklarını ifade ederek, Almanya’da son dönemde farklı nedenlerden dolayı Türkiye ile ilgili konuların rasyonel bir zeminde ele alınamadığı bir ortam oluştuğunu, bu tasarıyla bir kez daha üzülerek gördüklerini vurguladı.
- "Türk-Alman dostluğuna yakıştıramıyoruz"
Söz konusu meselenin, günlük siyasetin insafına bırakılabilecek bir mesele olmadığına işaret eden Ünal, bu nedenle bu hassas konuda Müntefering gibi siyasetçilerin sağduyusuna ihtiyaç olduğunu belirtti.
Şirin Ünal, soykırımın, parlamentoların siyasi takdirlerine bırakılmış bir kavram değil, uluslararası hukukta tanımı açık ve kesin olarak yapılmış bir suç olduğuna dikkati çekerek, mektubunda şu görüşlere yer verdi:
"1915 olaylarının 'soykırım' olduğuna dair yetkili bir mahkeme kararı bulunmadığı gibi bu konuda herhangi bir uzlaşının varlığından bahsetmenin de mümkün olmadığı, dahası bu konuda farklı görüşlerin dile getirilmesinde kamu yararı bulunduğu AİHM'in 15 Ekim 2015 tarihli Perinçek-İsviçre kararıyla da teyit edilmiştir. Uluslararası hukuk ve Avrupa hukuk içtihadı hilafına, Federal Meclis’in kendisini yargı organı yerine koyup 1915 olaylarına ilişkin tartışılmaz bir resmi görüş üreterek bunu dayatmaya çalışmasını, Alman demokrasisine, temsil ettiği değerlere ve elbette Türk-Alman dostluğuna yakıştıramıyoruz.
Bildiğimiz kadarıyla Federal Meclis’in önündeki taslak yalnızca Türkiye’yi değil, Almanya’da yaşayan okul çağındaki gençlerimizi de hedef alıyor. 'Türk kökenli vatandaşların uyumuna katkı teşkil edeceği' gerekçesi ile Alman eğitim sistemine 1915 olaylarının 'soykırım' olarak dercedilmesi çağrısını anlamakta zorluk çekiyoruz. Şüphesiz herkesin bu konuda saygıyı hak eden farklı görüşleri vardır. Ancak Almanya Federal Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşlarını temsil eden bir kurumun, temsil ettiği 3 milyondan fazla insanın düşüncelerini ve hafızasını yok sayarak benimsediği, bu toplumun kolektif tarih ve kimliğini yaralayan tek taraflı bir anlatıyı eğitim sistemi aracılığıyla genç nesillere dayatma çağrısı ortak hedefimiz olan entegrasyona hizmet etmeyecektir.
Türk-Alman toplumunun sahip olmaktan gurur duyduğu iki kimlikten birini yaralamak diğerini güçlendirmeyecektir. Aksine kendisini temsil etmekle yükümlü ancak görüşlerini dikkate almayan kurumlara güvenini sarsacak, Türkleri Alman toplumuna yabancılaştıracaktır. Ön yargı ve düşmanlık aşılanmış yeni nesillere yetişecek, Türk kökenli çocuklar bu ötekileştirmeden nasibini alacaklardır. Bundestag’ın böyle bir kararı kabul etmesi halinde ortaya çıkacak manzara ne Türkiye ne de Almanya için ne de birlikte çok yakın çalışmaya devam edeceğimiz hayati önemdeki projelerimiz için bir fayda sağlamayacaktır. Bunun bilincinde olduğunuza hiç şüphem yoktur. Bu nedenle bu konuda sizin sağduyulu tutumunuza ihtiyaç olduğunu belirtiyor, desteğinizi bekliyorum. Türk-Alman ilişkilerine her daim desteğinizin ve verimli işbirliğimizin süreceği inancıyla sağlık ve esenliğiniz için en iyi dileklerimi iletirim."
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.
