"İslam ebedi hayatımızın güvencesidir"
Kendisini, ilahiyat ve ilimler konusunda konuşmaya ehil görmediğini dile getiren Yıldırım, bir Müslüman olarak millete karşı sorumlu olduğu makamın mesuliyeti gereği bazı hususlara değinmekte yarar gördüğünü söyledi.
Toplumsal düzenin merkezi, hafızası ve kalbinde İslam dininin yer aldığını vurgulayan Yıldırım, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Üzülerek söylemek isterim ki bazı tartışmalar gözümüzün ışığı gibi korumamız gereken bu teşkilata da gölge düşürüyor. Tartışmalar hakikatin bulunmasına hizmet ettiği zaman hiçbir sorun yok ama kafa karıştırmaya, kaos çıkarmaya dönük olduğu zaman gerçeklere gölge düşmüş oluyor. Elbette hepimizin, her Müslüman'ın görevi hakikate ulaşmak. Zira İslam, ebedi hayatımızın bir güvencesidir. Herkesten, bütün vatandaşlardan beklentimiz, Diyanet'in tartışmalar dışında, tartışmaların üstünde tutulmasına hassasiyet göstermesidir."
Yıldırım, dini meselelerle ilgili kurulan her cümlenin özen gerektirdiğine dikkati çekerek bu konuda yazılı ve görsel medyaya da önemli sorumluluklar düştüğünü belirtti.
"Yaptığınız haber sadece sizleri ilgilendirmiyor"
Din ve diyanet bahsinde haber yaparken mutlaka Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulundan doğru malumat alınması ve ona göre haber yapılması çağrısında bulunan Yıldırım, "Çünkü yaptığınız haber sadece sizleri ilgilendirmiyor, milyonlara vereceğiniz haberin yanlış olması, telafisi imkansız kanaatlerin oluşmasına da sebep oluyor. Fitneye, fesada, ayrılığa, gerilime, kin ve nefret duygularına karşı kamu düzeni, kamu ahlakı adına uyanık ve sorumlu olmamız gerekiyor." dedi.
Medyanın bazı haberlerde özensiz, bazı haberlerde de aceleci davranabildiğine işaret eden Yıldırım, şunları kaydetti:
"Zaman zaman bazı aşırı görüşleri, uç karakterleri toplumda önemli bir karşılığı varmış gibi sunma gayretlerine şahit oluyoruz. Bunu doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. Doğru olan, sahih olan, öne çıkartılması gereken, hem dini düşünce hem de toplumsal huzurumuz açısından daha değerlidir, daha önemlidir. Müftülerimiz, imamlarımız, vaizlerimiz, müezzinlerimiz son ve ekmel din olan İslam'ın temsilcileridir.
"Tarikatların işi siyaset değildir"
Başbakan Yıldırım sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tarikatların işi irşat etmektir. Tarikatların işi ticaret değildir, siyaset değildir, vatandaşın dini duygularını istismar ederek kendi karanlık menfaatleri uğruna vatandaşları ifsat etmek değildir. Bunun bedelini bu ülke 15 Temmuz'da ödedi. Hükümetimiz yeni bir adım atarak Diyanet Akademisinin kurulmasına karar verdi. Her şeyin akademisi var. Siyasetin akademisi var. Diyanetin akademisi en önce olması gerekirken maalesef en sona kalmış durumda. Geç olsun güç olmasın ama Diyanet Akademisi çok güzel hizmetlere vesile olacak, buna inanıyoruz. Bir an önce de hayata geçmesi için gerekli gayreti gösteriyoruz. Unutmayalım camilerimiz herkesindir. Camilerimiz sosyal hayatımızın merkezidir, kalbidir. Ayrıştırıcı dilden, yanlış imalardan bu nedenle uzak olmalıyız. Diyanet orta yolu temsil ediyor. Onun için her işimiz ve her söylemimizde itidali gözden uzak etmeyelim. Dini hayatımızın korunmasında elbette Diyanet İşleri Başkanlığımıza ve size (müftüler) çok önemli vazifeler var. Ancak bu konu sadece Diyanetin değil, bütün toplumsal kesimlerin vazifesidir. İlim geleneğinin onaylamadığı tahrifata karşı çok ama çok dikkatli olmalıyız. İlahiyat fakültelerimiz, sivil toplum örgütlerimiz, imam hatiplerimize de önemli görev düşüyor. El ele vererek sorunlarımızı birlikte çözeceğiz."
Başbakan Yıldırım: "Batı içine kapandıkça eski alışkanlıkları, eski hastalıkları nüksediyor. Demokratik, insani değerlerin yerine ırkçı şiddet, nefret, ayrımcılık ve çatışma ön plana çıkıyor. Son günlerde camilerin kundaklanması, Müslümanlara karşı açıktan ayrımcılık Avrupa'da vakayı adiye haline geldi. Bu zehirli fikirler onların geleceğini de aynı zamanda tehdit ediyor. Oysa biz Müslümanlar, şiddetin her türüne 'hayır' diyoruz, reddediyoruz." şeklinde konuştu.
Kaynak:
Gelişmelerden zamanında haberdar olmak istiyor musunuz? Google News’te KONHABER'e abone olun.